Herkesin bildiği gibi ülkemizde ekonomik sorunlar, geçim sıkıntısı ve hayat pahalılığı
olmasına rağmen, bir taraftan da her alanda savurganlık, lüks, şatafat, israf derecesine varan
tüketim çılgınlığı almış başını gidiyor.
Elbette ki ihtiyacımız olan ürünler için alış veriş yapacağız. İhtiyaçlarımızı karşılayacağız.
Ancak, sosyal medya araçlarındaki reklam bombardımanının bizi sürüklediği, üstün/farklı
gözükme kaygısıyla gereksiz tüketim mallarına yönelim de yaygınlaştı.
İhtiyacı olmayan ürünler talep etme, kazandığından fazla harcama isteği, insanı
savurganlığa yöneltiyor. Karşılığı olmayan harcamalar yaparken, biriken borçlar altında
eziliyoruz.
Bu arada nefsin doyumsuzluğunu unutuyoruz. Evet, insan zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak
durumundadır. Ancak, gerektiğinde arzu ve isteklerini frenleyip, zorunlu olmayan tüketim
davranışlarından vazgeçebilir. Aksi takdirde kendimizi kurtulması zor bir tüketim çılgınlığının
içinde bulabiliriz.
Başkalarından iyi olma arzusunun yarattığı yarış ve rekabet ortamı, kitleleri yarınını
düşünmeden tüketmeye yönlendiriyor. Böyle bir tüketim toplumunda insanlar, aşırı
derecede bencilleşiyor. Etik değerleri dikkate almıyor...
Toplumsal değer yargıları değişiyor. Sadece tüketimiyle öne çıkan, gösteriş yapan, lüks
içinde yaşayan insanlar türüyor…
Özellikle gençlerimiz olmak üzere, -yetişkinlerimiz de dahil-yaşamlarını takip ettikleri
insanların, fenomenlerin yedikleri, içtikleri, giydikleri şeyleri satın almak için, imkanlarını
zorluyorlar.
''Ayağını yorganına göre uzatmak'' varken, sırf onlar gibi olmaya özenip, onları taklit
ederek sahte bir yaşama sürükleniyorlar. İhtiyaçlarının çok üzerinde tüketime yöneliyorlar.
Gereksiz borç batağına düşüp, ekonomik, ruhsal, psikolojik yönden sıkıntılar yaşıyorlar. Kendi
kendilerini huzursuz, mutsuz kılıyorlar.
Bunda, sürekli saldırısı altında bulunduğumuz reklamların ve sahte indirim tuzaklarının da
etkisi büyük…
Bitmeden acele edin, indirim var!
İki al bir öde fırsatı!
Kaçmaz fırsatlar sizi bekliyor…
Tam senlik bir teklifimiz var…
Hediye çeki kazanma şansın devam ediyor…
Belki de param yok, ekonomik durumum uygun değil…
Ancak, eldekini tüketmeden yenisini almaya zorluyor beni, rahatsız ediyor, hatta üzüyor…
Muhatap olduğumuz reklamı görünce, alış veriş isteği oluşuyor. Sonunda yeterli finansa
/paraya sahip olmadığımız, yoksulluğumuz aklımıza geliyor. Almazsak eksik kalırız hissi
oluşuyor. Hatta belki de gerçek ihtiyacımız olmayan eşyaları, ürünleri almak için, gayri meşru
yollara sürükleniyoruz. Özellikle de gençlerimiz…
Artık, ne yediğin, ne giydiğin önemli değil, nerde yediğin-içtiğin, hangi markayı giydiğin
önemli… Çünkü bu davranışlarıyla bireyler kendileri hakkında olumlu izlenimler oluşturmaya
çalışıyorlar.
Böylece gerçek ihtiyaçlarla, sahte ihtiyaçlar arasındaki ayrım ortadan kalkıyor. Tüketmek
adeta bir zorunluluğa dönüşüyor…Satın almazsa bir ürünü eksik kaldığını düşünüyor
insan…İnsani değerlere dayalı toplumsal ilişkiler, yerini taklit, gösteriş ve menfaat ilişkilerine
bırakıyor…
Çeşitli iletişim araçları ve reklamlar vasıtasıyla oluşturulan yapay ihtiyaçlarının peşinden
koşup duruyor toplum…
Halbuki burada, '' Aslında ihtiyacım var mı?'' sorusunu sorabilmeliyiz
kendimize. Gerçekte ihtiyacımız olup-olmadığını düşünerek, sorgulamalıyız. Bilinçli
tüketicinin yapacağı budur.
Yoğun reklam kampanyaları sürekli insanları belirli bir ürünü almaya ikna etmeye
çalışıyor. O ürünü aldığımız takdirde mutlu ve başarılı olacağımıza vurgu yapıyor. Çeşitli
iletişim araçları vasıtasıyla hiç peşimizi bırakmıyor bu reklamlar.
Geçenlerde bir ayakkabı almak düşüncesiyle büyük bir AVM'ye gittim. Birkaç mağazaya
baktım. Almadan eve döndüm. Telefonumu açtım. Bir de ne göreyim, tüm ayakkabı
reklamları telefonda bana sesleniyor; beni al, beni al diye…
Halbuki, sadece mağazaları gezerek ayakkabılara baktım. Telefon numaramı
vermedim. Telefondan internet ortamında, ayakkabı markası, fiyatı aramadım. Eve geldim,
adeta ayakkabılar benden önce eve gelmiş. Beni almak için zorluyor. Çok çeşitli seçenekler
sunuyor…''Hemen al kaçırma'' diyor…Reklamlar hiçbirimizi rahat bırakmıyor.
İşte bu noktada bilinçli tüketicinin yapacağı; gerçekten ihtiyacı olup olmadığını
sorgulamak. ''Yoksa reklamlar bizler için sahte ihtiyaçlar mı üretiyor?'' diye düşünmek,
dikkatli olmak gerekiyor…
Çünkü günümüzde, aşırı ve dengesiz tüketim bir taraftan insani ve ahlaki değerleri
aşındırırken, diğer taraftan, çevreye karşı duyarsız, başkalarının sorunlarına karşı ilgisiz,
bencil insan yığınları oluşturuyor. Bunun sonucunda da açlık, yoksulluk, yolsuzluk,
adaletsizlik, çevre tahribatı ve kirliliği, yetersiz sağlıklı yaşam dünya genelinde güncel
sorunlarımız arasında yerini alıyor.
Halbuki tüketim amaç değil, araçtır. Bireylerin ve toplumların huzur ve mutluluğu için
vardır. Açgözlülük, savurganlık, dikkatsiz ve hesapsız tüketim için değildir.
Kısaca, ''Ayağımızı yorganımıza göre uzatmamız'' gerekiyor.
Tüketimden vazgeçmemiz mümkün değildir.
Ancak akıllı yönetim, kontrollü harcama mümkündür…