(Değerli okurlar bir önceki yazım olan "Kanser vakalarında moral nasıl yüksek tutulur" başlıklı yazımın çok duygusal olduğunu, bazen tebessüm etseler de genel olarak hüzünlenip, ağladıklarını bile ilettiler. Her şey insana dairdir. Bu yüzden Neşeterapi uygulama zamanı geldi diye düşündüm. Tebessümleriniz bol olsun.)
Hasta olan Peruka hanımın günlüğü ve iç sesi.
Hane halkı beni hastaneye bırakıp gitti : Şu an kendimi cami avlusuna bırakılmış bebek gibi hissediyorum.
Muayene sırasını bekleyenlere deneyimlerimi aktarıyor, tavsiyelerde bulunuyorum : Şu an kendimi herkesin duyduğu ama kimsenin dinlemediği ve uymadığı kamu spotu gibi hissediyorum
Çatık kaşlı hemşire kan almaya geliyor; Şu an kendimi Hürrem görmüş mahidevran gibi hissediyorum.
Doktor dudaklarını büzerek tahlil sonuçlarını tetkik ediyor : Şu an kendimi evlenme vaadiyle kandırılmış, duygularıyla oynanmış genç kız gibi hissediyorum.
Eve geldim, ev tertemiz ama ben bitkin yorgun, bakımsız kendinden geçmiş bir durumdayım : Şu an kendimi lüks apartman dairesinin balkonuna konulmuş turşu bidonu gibi hissediyorum.
Eşimin ailesi ziyarete gelmiş başköşeye kurulmuş, işe güce baktıkları yok; Şu an kendimi memlekete giderken arabanın ön koltuğunu kaynanama kaptırmış yeni gelin gibi hissediyorum.
Fazla şımartma naz yapıyor, oldukça iyidir diyorlar: Şu an kendimi bir alana bir bedava kampanyalarının bedavası gibi hissediyorum.
Her gören "oooo maşallah iyisin" diyor : Şu an kendimi doğan görünümlü şahin gibi hissediyorum
Yine dünkü yemek ısıtılmış : Şu an kendimi sekizinci çocuğu da kız olmuş aşiret reisi gibi hissediyorum
Bana tatsız tuzsuz yemek, kendilerine kebap ohhh, hane halkına gıcık oldum : Şu an kendimi kaynanama ben bakıyormuşum da emekli maaşını görümcem yiyormuş gibi hissediyorum
Hem açım hem bir şey yiyesim yok : Şu an kendimi snickers yememiş tüylü bamya gibi hissediyorum.
Tüm düzenim alışkanlıklarım ilişkilerim değişti : Şu an kendimi fabrika ayarlarına döndürülemeyen telefon gibi hissediyorum
Hane halkı kendi keyfinde, su istiyorum duyan yok, kimi bilgisayar başında, kiminin elinde telefon, kimi horul horul uyuyor: Şu an kendimi dört yanlışın götürdüğü bir doğru gibi hissediyorum
Kızdım bağırdım, hane halkı başıma toplandı, herkes mum gibi. Şu an kendimi tüm İstanbul'un asayişinden sorumlu komiser rıza baba gibi hissediyorum
Yine o mendebur komşu geldi. Allah adamı bunu kim çağırdı cümlesindeki bu etmesin
Çevremde söylenenlerin hiç birini doğru anlamıyorum, her şeye alınganlık gösteriyorum: Şu an kendimi bir İngiliz bir Fransız fıkralarında başrol oynayan temel gibi hissediyorum
Of daraldım ya: Şu an kendimi ortasından sıkılmış diş macunu tüpü gibi hissediyorum
Bugün dünya ruh sağlığı günüymüş. Her şeyin de gününü icat etmişler. Ağlasak mı gülsek mi: Şu an kendimi ilkokullarda temizlik kolu, Yeşilay kolu, Kızılay kolu, tiyatro kolu vs kollara seçilip ertesi gün hangi kola seçildiğini unutan öğrenci gibi hissediyorum.
Üzerinize afiyet, öyle bir keyifsizlik var ki üzerimde: Şu an kendimi bir teki yırtıldığında sağlam olan diğer teki de çöpe atılan terlik gibi hissediyorum.
Bir yıl önce üzerime cuk oturan kıyafetlerimin hepsi abartılı bir şekilde küçülmüş, olsun yeni sloganım: Etliyim butluyum mutluyum