Merhaba değerli okurlar!
Şehrimizde çıkan yangın ve sonrasında 11 canımızı kaybetmenin acısı yüreklerimize çöreklendi. Anılarına saygıyla...
Mekanları cennet ruhları şâd olsun. Fâtihâlarla (amin)
Toprak, yüzyıllardır nice tufanlar gördü. Ama hiçbir çağ, insanın hem kurbanı hem faili olduğu bu kadar ateşli bir kıyameti yaşamadı. Bu defa düşman dışarıdan gelmedi; içimizdeki gaflet, hoyratlık ve duyarsızlık tutuşturdu ormanı. Ve orman, sadece ağaçlardan ibaret değildi. O, sessiz bir şehir, gözyaşı döken bir anne, kıyıya vurmuş bir çocuk çığlığıydı.
Dalların arasında suskun bir tarih yanıyordu. Her çatırtı bir hayatın son vedasıydı. Göğe yükselen her duman, hem kuruyan bir yaprağın feryadı hem de bir annenin yitirdiği evladına yaktığı ağıttı. Rüzgâr, külleri taşıyordu şehirden şehre. Sadece is değil, utancımızı da savuruyordu dört bir yana.
Biz 11 can kaybettik bu yangında. Ama gerçekte ne kaybettiğimizi sayılar anlatamaz. Çünkü ateş sadece canı değil, vicdanı da kavurur. Çünkü bazen bir insan ölünce, bir kuş da susar, bir ağaç da devrilir, bir çiçek de bir daha açmaz olur.
O canlar, kimisi görev başında bir kahraman, kimisi ekmeğinin peşinde bir baba, kimisi sadece gönüllü bir neferdi. İçlerinde ,evleneli daha 10 gün bile olmamış tâze bir fidanımız da vardı. Onlar yandıkça zaman durdu. Ve biz, ekran başında izledikçe, biraz daha içimizden eksildik. Ölüm, yalnızca bir son değildi. Sorumluluğumuzu yitirişimizin yankısıydı.
Yangın dediğin, bazen bir kibritle başlar. Ama içine öyle çok şey sığdırır ki; ihmal, rant, cehalet, doymazlık… Ormanların ciğeri yanarken, aslında kendi akciğerimizi söküyoruz da fark etmiyoruz. Gökyüzü kararıyor, kuşlar susuyor, ama biz hâlâ görmezden geliyoruz. Doğa intikam almaz, sadece hatırlatır.
Bir ağaç, sessiz büyür. Gölgesiyle cömerttir, dalıyla zarif. Ama yandığında gürültüsüz ölmez. Her kıvılcım, yeryüzüne düşen bir bedduadır. Ve insan, kendini unuttuğunda, doğa ona kim olduğunu hatırlatır. Bazen bir sel olur, bazen bir kuraklık, bazen de bir yangın.
Şimdi küllerin arasındayız. Arkamızda yanmış dağlar, önümüzde belirsiz ufuklar. Ama yine de umut, en çok yangından sonra yeşerir. Her fidan, yeniden doğmanın niyetiyle toprağa düşer. Her çocuk, bize yeniden sevmeyi öğretir.
Ama unutmamalıyız: Anmak yetmez. Bir daha yitirmemek için yanmamız gerek. Yalnızca ormanları değil, insanlığımızı da korumalıyız. Çünkü bir ağacı kurtarmak, bazen bir hayatı kurtarmaktır.
Ve o 11 can… Onlar şimdi toprağın altında değil, göğsümüzde bir yangındır. Hiç sönmeyecek bir vicdan ateşi…
Ey ormanın sessiz şehitleri!
Size söz veriyoruz.
Bu ateşi unutturmayacağız.
Bir dal yeşerinceye kadar,
bir kuş yeniden ötünceye kadar,
bir çocuk yeniden gülünceye kadar
sizin adınızı savuracağız göklere.
Birlikte yandık.
Birlikte yeşereceğiz.
Ama sizi,
hiç ama hiç unutmayacağız.
NECİBE TAŞKIN ÇETİNKAYA