Yaşadığımız öyle olaylar vardır ki duyduğumuzda inanamayız. Aklımız almaz, böyle bir şeyin
olabileceğini kabul edemeyiz. Ancak olacak olan, olmuştur; bunu da birileri görmüştür. Aklıma
ilk gelen Çanakkale Savaşı'nda Seyit Onbaşı'nın 276 kiloluk mermiyi topun namlusuna
sürmesidir. Seyit Onbaşı o mermiyi tam üç kez kaldırmıştır. Askerliğini Topçu olarak yapanlar
bilir. İlk atışın hedefini vurması; binde bir ihtimaldir. İlk mermi hedefe ya uzak, ya da yakın veya;
ya sağına, ya da soluna düşer. Bu atışa göre topun namlusu ya yukarı, ya da aşağı veya; ya sağa,
ya da sola çevrilir. Bu atışlar 18 Mart günü Deniz Savaşı'nı bitirmiştir. Ve epey bir hazırlıktan
sonra Kara Savaşları başlamıştır. Seyit Onbaşı'ya "Hadi mermiyi kaldır, resmini çekelim."
demişler. Ancak; ne yaptı ise mermiyi bir türlü kaldıramamış. Derler ki; hem ağlamış, hem de "
Yine öyle olsun, tekrar kaldırırım." demiş. Allah gani gani Rahmet eylesin. Mekanı Cennet olsun
İnşallah.
Benim anlatacağım bu kadar ilginç değil ama anlatma gereği duydum. Okulda, haftada bir gün
teneffüslerde; çocukların yoğun olduğu bölgelerde nöbet tutarız. Çocuklarımıza bir zarar gelmesin
diye onları gözetiriz. Bu nöbet yerimiz her hafta sırayla değişir, hep aynı yerde nöbet tutmayız.
Dolayısıyla nöbet yerleri devamlı yer değiştiği için herkes her mevsim, her yerde nöbet tutmuş
olur. Fakat o on dakika geçmek bilmez. Oysa kırk dakikalık ders su gibi biter. Derste iken nasıl
hemen teneffüs zili çalıyordu anlamıyorum. Aslında olay şu idi. Dersi keyif ve zevkle işlediğimiz
için zaman su gibi geçiyordu. Oysa teneffüs çocuklar için eğlence, oyun iken; bizim için onlara bir
zarar gelmesin diye tüm dikkatimizle yapmamız gereken bir görev sorumluluktu. Ara katta nöbet
tutuyordum. Koridorda usul usul, bir aşağı, bir yukarı gidip geliyordum. Çocuklar bazen kapıları
kapatıp içerde yaramazlık yaparlar. İçeriyi görmek için, kapıları açık tutmaya çalışıyordum. İki
arkadaş elektrik panosunun başında dikiliyorlar. Bir şeyler yapıyorlardı. Ben kendi işimle meşgul
olduğum için ilgilenmedim. İçeri girme zili çalınca; öğrencileri sınıflara soktum. Yanlarına gittim.
"Arkadaşlar ne yapıyorsunuz?" Dedim. "Sigorta da arıza var, elektrikler kesik." Dediler. "Birde
ben bakayım." "Bak bakalım hocam." Gayri ihtiyari "BİSMİLLAHİRRAHMANNİRRAHİM." i
seslice söylemişim. Ana şalteri kapattım, tek tek diğer alt küçük şalterleri kapattım. Yeniden
"Bismillahirrahmannirrahim" diyerek önce; ana şalteri, sonra da diğerlerini de açtım. Elektrikler
geldi. Arkadaşlar şaşırdı. "Biz de aynı şeyleri yaptık, ama olmadı." Birisi de kinaye ile gülerek
"NE YANİ İMAN KUVVETİYLE Mİ YAPTIN?" demez mi. Bozuldum " Bu işin şakası olmaz.
Siz ne yaptınız bilmiyorum. Benim ne yaptığımı ikiniz de gördünüz. KARAR AKLINIZIN
SİZİN." dedim, ders için sınıfıma yürüdüm.