HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 15 OCAK 2025, ÇARŞAMBA

OKUL

01.01.2025 00:00
"Okul hayatı bitti, hayat okulu başladı." Tabi ki o zaman bunu ve bunun ne demek olduğunu farkında değildik. Diploma aldık, mezun olduk. Artık çalışmak gerekiyordu. Ancak iş nasıl aranır, nasıl bulunur? Zerre miskal bilmiyorduk. Sanat Enstitüsü Metal İşleri (Elektrik ve Oksijen kaynakçılığı, Sıcak, soğuk demir.) bölümünden mezun olduk. Bu meslekleri öğrendiğimizi sanıyorduk.
  Bir arkadaşım "Babamın dükkânı yanında kaynakçıya ihtiyaç var, çalışır mısın?" dedi. Ne diyebilirdim? Hazır iş. "Olur, çalışırım." dedim. Ertesi gün başladım. Sabahtan akşama kadar metal sandalye kaynatıyordum. Dükkân sahibinin ortaokulda okuyan oğlu; ikide bir yanıma gelip "Oksijeni kıs, karpit ver!" Diyerek canımı sıkıyordu. O daha ortaokula gidiyor bense üç yıl sabahtan öğlene, öğlenden akşama kadar dirsek çürütmüştüm. Ancak akşama kadar otuz adet sandalye kaynatıyordum.  Sabahleyin on, on beş tanesini kırılmış buluyordum. Okul bitmiş diploma almıştım ama mesleğimi öğrenememiştim. Bunu şimdi yaşayarak öğreniyordum.
Okula gidip gelmek kolaydı. Sabahleyin atölye, öğleden sonra kültür dersleri; günler su gibi gelip geçmişti. İşte iş hayatı başlamıştı amma ne başlama. Çalıştığım işyeri evimize oldukça uzak. Bir taşıta binmek için bir, bir buçuk kilometre yürümek gerek. Kuşların cıvıltısı, kedi, köpek sesleri sıkıntımızın arkadaşı.  Her gün uykulu gözlerle yürüyorum bu yolu. Bedenim yorgun, gönlüm yorgun. Çimenler üstünde geçip gidenlerin gözyaşları. Günün ilk alaca karanlığı. Yollar, araçlar benim gibilerin kalabalığı. Araçlar balık istifi. Gönülden geçenlerin anlatılır gibi değil tarifi.
Çalıştığım atölyenin yanı Porsuk Nehri. Karşıda bir ilkokul. Gönlümü titretiyor çocuk sesleri. "Türk'üm! Doğruyum!" Ne kadar isterdim şimdi yerinizde olmayı. Heyhat geçtim ben o safhayı. Bu gövdeyle o sıralara sığamam ki. Yeniden o günleri yaşayamam ki. Her gün sabahleyin ve öğleden sonra bu sesler beynimde. Zonkluyor zonkluyor, büyüyor büyüyor. Beynimde "Keşke! Keşke!" gidip gelmeleri. Okumak ne kadar kolaymış. Başarılı olmak ne kadar basitmiş. Habersizce bir masal dünyasından geçmişim. Hayatımın en önemli değerini kaybetmişim. Nasıl yeniden bu hakkımı elde edebilirim? Hayali Cennet'e benzeyen okula nasıl dönebilirim? Hafta sonları aldığım üç, beş kuruş. Yaşadığım acılardı, yankılanarak bana dönen. Bu parayla öyle basit şeyler alınıyordu ki anlatamam. Zamanımın, emeğimin, terimin değeri bu muydu? Üç yıl akşama kadar atölyede, derste zaman harcamanın karşılığı bu mu olacaktı? Son haftalığımı alarak işten ayrıldım.
Gençtim, kuvvetliydim; inşaatlarda çalışacaktım. Çünkü haftalık amele geliri; atölye haftalığının iki katına yakındı. Amelelik kolay mıydı? Parmak uçlarım harca katılan çimento yüzünden delik deşik. Ellerime tekrar çimento temas ederse sızım sızım sızlıyor. Sızılar benden gece gündüz ayrılmayan vefalı bir dosttu. Ama  iki dirhem bir çekirdek hazırlanıp bayram törenlerine giden öğrencileri görmek. Hissettiğim acılardan bin kattı. Amelelik yapmak çözüm müydü? Çok para kazandım fakat her zaman iş bulamadım. Atölyede sabah sekiz, akşam yirmi çalıştım. Amelelikte sabah sekiz, akşam on yedi. Ancak usta işi bırakmadan iş bitmedi. Paydosa yakın işi yaptıran şunu da yapın derse usta hatırdan çıkmadı. Velhasıl "Keşkeler" yeniden bütün vücudumu sardı, kuşattı. Okul ise masal şatoları gibi uzakta, çok uzaktaydı.
Her zaman iş bulamadığım için hele kışın inşaat işleri olmadığından boş kaldım. Her gün öğle, akşam eve gelen babam; boş olduğumu görünce "Bir iş bulamadın, boş boş yatıyorsun. Git çalış!" diyordu. Bunu duymak ölümden beter geliyordu. Öğlen babamın geleceğine yakın evden kaçıp gidiyordum. Ancak akşam eve gelmek zorundayım. Yine aynı sözler. Nereye gidebilirdim? Bu kısır döngü günler, haftalar belki aylarca sürüp gitti. Ya da öyle olmadı da bana öyle geldi. Babamı bazen düşman gibi hissettim. Babamın bu duygularını evli, bir çocuk babası, işsiz, oğlumu evde yatar bulduğumda ancak anladım. Bu benim yaşadıklarımdan daha da acıydı. Ben bekar ve çocuksuzdum. Hayattaki en acı öğrenme şekli; birçok şeyi yaşayarak öğreniyorduk. Hayat okulu  demiştik ya işte bu oydu. Ölene kadarda bitmeyecekti.
Keşke, keşke, keşkeler bitmek bilmiyordu. Zifiri kapkaranlık geceler gibi uzuyor uzuyordu. Bu kısır döngüden ne zaman, nasıl kurtulacaktım? Yine böyle bir gecenin sabahında evden çıkıp yürümeye başladım. Seher vaktinin serin rüzgar sesleri, yeni uyanan kuşların türlü tevür cıvıltıları ruhuma huzur verdi. Tüm canlılar uyanmış Güneş'in doğuşunu selamlıyordu. Usul usul bende doğanın uyanışına katılıyordum. Gönlüme anlatılamaz duygular sevinçler doluyordu. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Bu mutluluğu kaçırmak istemiyordum. Nereye, ne kadar, kaç kakika yürüdüm bilmiyorum. Birden aklıma Üniversite Sınavı geldi. Evet evet Üniversite Sınavı. Yeniden sınava girebilirdim. Yeniden okuyabilirdim. Bu sefer işi şansa bırakmadan, gücümün son zerresine kadar çalışıp gayret ederek başarabilirdim. Yaşasın! Bekle okul! Ben geliyorum!

 
Bahadır ÖZALPER / diğer yazıları
•OKUL 01 00:00:00.01.2025
•ZEKAT 04 00:00:00.12.2024
•TEK KOLLU İNSANLAR 11 00:00:00.11.2024
•ANADOLU YİĞİDİ 14 00:00:00.10.2024
•OHH! OFF! 07 00:00:00.10.2024
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--







logo

   E-posta: bilgi(@)eskisehirdenhaber.net
Tüm hakları Eskişehirden Haber adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.
Mobil uyumlu haber yazılımı: www.eticaret.com.tr