"Hayra niyet edince acele et!" der büyükler. Çünkü şeytan, ardından nefsin seni en kısa sürede aldatır. Eğer buna uymazsak yanlışlıklar yapabiliriz. Yaz tatilinde şehrimizde eşimin altınlarının zekatını hesaplattık. Doğudaki çalıştığım köye döndüğümüzde hemen zekatı verecektik. Ancak köye gittiğimizde öğrendim ki beni başka bir ilçenin köyüne tayin etmişler. Ne kadar uğraştıysam da buna engel olamadım. Hatta köyün eski ağası rahmetli Fevzi Amca "Hoca bizim ne kötülüğümüzü gördün, neden tayin istedin?" Diyerek sitem etti. Bende "Fevzi amca ben tayin istemedim, devlet yapmış." deyince "Benim bir adamım var istersen halledeyim." dedi. Sevindim "Olur!" dedim. Birkaç gün sonra beni çağırdı. "Hocam sen haklıymışsın tayini devlet çıkarmış. Benim adamım "Adama engel olmayın, önü açık bu adam ilerde yükselecek." demiş.
Kamyon tuttum, eşyaları yükledik, köye taşındık. O köyde televizyonlar çalışıyordu. Bir televizyon almaya karar verdik. Tabii bu arada zekatı unutmuştuk. Birkaç tane küçük altını alıp ilçeye gittim. İlçede televizyon almak için mağaza aradım, fiyatları öğrendim. Arkadaşlar ildeki mağazalara da soralım dedi. Makul buldum. Ancak 1, 2 gün sonra altınları aradım bulamadım çok şaşırdım. Arkadaşlara durumu anlattım. Cumartesi günü ilçeye gidip gezdiğim yerlere uğrayarak sordum, polise uğradım sordum. Onlar da nerelere uğradığımı sordu. Köye gittiğimiz otobüsü tespit ettik. şoföre sorduk. Muavin İstanbul'a gitti dedi. Muavine ulaşabilir misin? dedim O da bir sorayım dedi Daha sonra İstanbul'da çalışmaya başladığını söyledi. Çalıştığı iş yerindeki işveren köyü arayarak "Hocam polise jandarmaya gitmeyin çocuğa sorayım o almışsa ben ödeyeceğim." dedi. Daha sonra çocuğun almadığını telefonla bize bildirdi. Biz de altınlardan umut kestik, unuttuk.
Zaman geçti şubat tatili geldi ilimize gittik 15 gün tatil yapıp geri döndük. Bir gün; önce bir yaşlı amca sonra muhtar "Hoş geldin" demeye geldiler. Çay içtik sohbet ettik. Epey zaman geçti meyve ikram ettik, sohbet devam etti. Zaman geçiyor ama kalkmıyorlardı. En sonunda yaşlı adam "Hocam bir şey diyeceğim keşke muhtar olmasaydı" dedi Ben de "Muhtar senin köylün ne fark eder?" dedim o yine "Keşke olmasaydı" dedi "Hayrola!" dedim "Hocam neyin kayıp?" dedi Ben de "Hiçbir şeyim değil." dedim çünkü unutmuştum. "Kayıp hocam bir şeyin kayıp" deyince eşim "Altınlarımız" dedi. "Evet hocam paran helalmiş, altınlarının işareti nedir" dedi "3 yarım 2 çeyrek altın." "Başka" "Yarımların birinin kulpu var" "Başka" "Yeşil bir kağıda sarılıydı" "Tamam hocam ben buldum" Cebinden altınları çıkarıp verdi "Hocam kışın çok dara düştüm, eşim çocuklar beni bunalttılar. Bir küçük altın bozdurup un aldım. Hakkını helal et." dedi. Ben "Helal olsun" dedim Çünkü tamamen gözden çıkarmıştık. Muhtarla kalkıp gittiler. Yarım saat kadar sonra yaşlı adam tekrar geldi "Hocam al" dedi. Elinde bir miktar para vardı." Bunu buldum getirdim. Öbür dünyada benim yakama yapışma" dedi. Almak istemedim kabul etmedi. Paraları aldım, "Bak aldım, kabul ettim." dedim, tekrar onun eline verdim "Bu benim zekatım" dedim.
Daha sonra araştırdığımda köyde gerçekten zekata muhtaç bir kişi olduğunu öğrendim. Köylünün bozdurduğu altın da tam bizim vereceğimiz ZEKAT kadardı.