Salonda kurulan platformdaki dev ekrandan "İyilerin güneşi batmaz" sloganı ile Türk bayrağı ve Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ile Akşener'in fotoğrafı yansıtıldı.
Kurultayda, genel başkanlığa aday olan Grup Başkanı Koray Aydın, salona gelişinde "İYİ'ler kol kola Koray Aydın'la", Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu "İYİ'lerin birleştirici gücü Müsavat Dervişoğlu", Göç Politikaları Başkanı Tolga Akalın ise "Bozkurt Tolga" sloganıyla karşılandı.
İYİ Parti Hukuk ve Seçim İşleri Başkanı Hakan Şeref Olgun'un açılış konuşmasının ardından, Divan Başkanlığına, delegelerin önerisi üzerine Kurumsal İlişkiler Başkanı Şükrü Kuleyin seçildi. Divan Başkanlığının oluşmasının ardından kurultay çalışmalarına başladı.
Genel başkan ve parti organlarının seçileceği İYİ Parti kurultayında 1007 delegenin kayıt yaptırdığı öğrenildi.
Açılışın ardından Genel Başkan Akşener, konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet edildi. Katılımcılar, Akşener'i ayakta alkışladı.
Akşener'in veda konuşması
İYİ Parti'nin 5. Olağanüstü Kurultayı'nda yeniden aday olmayan Meral Akşener, genel başkan sıfatıyla son kez konuşma yaptı.
Akşener, konuşmasına 'bugün son kez bu kürsüde karşınızdayım' diyerek başladı.
Akşener, aldığı her kararın arkasında olduğunu vurgulayarak, "Rabbime şükürler olsun ki, bugüne kadar verdiğim tüm kararların, aldığım tüm tutumların, üstlendiğim tüm sorumlulukların hep arkasında durdum, bugün de durmaya devam ediyorum. Aklım da zihnim de rahat" dedi.
Akşener'in konuşmasından öne çıkanlar şu şekilde;
"5. Olağanüstü Kurultayımıza hoşgeldiniz, sefalar getirdiniz. Bugün karşınızda bu kürsüden son kez konuşuyorum. Çünkü bugün emaneti devretme günü. Hayatımın 30 yılını farklı dönemlerde, farklı mekanlarda, farklı imkanlarla siyaset sahnesinde çalışarak geçirdim. Siyasi kariyerim boyunca beni motive eden tek bir şey vardı; tü eğitim hayatımda beni yatılı okutan milletimize, cumhuriyetimize ve devletimize karşı vefa borcumu ödemekti. Bu uğurda 30 yıl boyunca, bir kadın olarak zorluklarla, iftiralarla, tehditlerle karşılaştım. Her devrin fırsatçılarıyla, ahlaksızlarıyla, zalimleriyle mücadele ettim. Ama içtenlikle söylüyorum ki, zihnim de vicdanım da hep rahat oldu. Çünkü kişisel bir hesabım olmadı, utanacak bir yaram, vicdanımı susturabilecek bir güç olmadı. Tehdite, baskıya, zorbalığa eyvallahım olmadı. Allah şahit, toz zerresi kadar korkum da olmadı. Çünkü ecel, ne bir nefes evvel, ne bir nefes sonradır; buna iman etmişim.
"Yeri geldi herkes sustuğunda bile milleti sesini haykıran oldum"
Rabbime şükürler olsun ki, bugüne kadar verdiğim tüm kararların, aldığım tüm tutumların, üstlendiğim tüm sorumlulukların hep arkasında durdum, bugün de durmaya devam ediyorum. Hani derler ya; hakla batılın arasındaki farkı tarih belirlermiş. nitekim ben de buna hep şahit oldum. Ne zaman kısa vadede olmasa da zaman beni en nihayetinde her zaman haklı çıkardı. Mesela; 28 Şubat'ta herkes korkudan susup otururken, ölümle tehdit edilmeme rağmen, vesayetçilere karşı tutum aldım ve haklı çıktım. Mesela; 2001 yılında herkes makam-mevki hayalleri kurarken, Türk demekten imtina edenlerle yol yürünmez diyerek bir karar aldım, yıllarca sürecek bir iktidarın parçası olmamayı ben daha yolun başında seçtim. devletle milleti barıştıracağız diye gelenlerin, milleti birbirine küstüreceklerini ben daha en başında gördüm ve haklı çıktım. mesela 2010 yılında herkes yetmez ama evet diyerek demokrasi havarisi havalarında ortalıkta gezinirken, Türkiye göz göre göre ateşe atılmasın diye, iktidarın en tepesi de dahil olmak üzere önde gelenlerine bizzat gittim söyledim; yapmayın, etmeyin, bu garabet sizi de vuracak dedim, sonucunda ise maalesef ki milletimiz devletini sokaktan, köprüden toplamak zorunda kaldı ve haklı çıktım. Mesela; 2017 yılında devletimizin kerim anlayışını ortadan kaldıran, milletimiz de ucube bir sisteme mahkum eden partili cumhurbaşkanlığı sistemi referandumuna hayır demek için il il gezdim. Bu sistem Türkiye'yi uçuruma sürükler dedim ve maalesef haklı çıktım. 2018'de, 2019'da, 2020'de ve nihayetinde 2023 yılında da milletle inatlaşılmaz diyerek, hem iktidarı hem de ana muhalefeti defalarca uyardım. Cumhuriyetimizin 100. yılında Türkiye'ye nefes aldırmak için yeri geldi feragatte, yeri geldi fedakarlıkta bulundum, yeri geldi herkes sustuğunda bile milleti sesini haykıran oldum. Çok değil, daha geçen yıl söylediklerimi o günlerde hararetle reddedenler, şahsıma her türlü hakareti, iftirayı, hatta küfrü edenler, bugün benimle aynı şeyleri söylemeye başladılar. Hatta bazıları, kısık sesle de olsa, 'haklıymış' diyorlarmış, öyle diyorlar. Ne diyeyim; sabah şerifleriniz hayrolsun.
Rahmetli İnönü'nün bir sözü var; Tarih kürsüsünden halinizi seyrediyorum... İşte ben de bugün bu arkadaşları acıyarak seyrediyorum. Benim meselem, benim haklı çıkmam değildi, milletimizin çırak çıkmamasıydı. Adaletsizliğin, hukuksuzluğun 5 yıl daha hüküm sürmemesiydi, Türkiye'nin 5 yılını daha kaybetmemesiydi.
"Bedel ödeme sırasında da en önde, karşınızda duruyorum"
Gelelim bugüne... Bildiğiniz gibi 31 Mart seçimlerine hür ve müstakil olarak girdik. Bu karar aslında bizim için fabrika ayarlarımıza dönmek demekti. Çünkü bir, İYİ Parti'yi, iki kutba mahkum edilen Türk siyasetinin yaşam odası olması için kurduk. Çünkü biz, İYİ Parti'yi milletimize yeni bir seçenek kurmak için kurduk. Çünkü biz, İYİ Parti'yi biz kişiye, bir zümreye ya da başka bir partiye kaldıraç olması, imkan sağlaması, kariyer basamağı olması için değil, ülkenin, milletin, memleketin istikbali için kurmuştuk. Dolayısıyla hem kendimin hem de partimin bu kararının da arkasında durdum. Ne kadar zorlu bir yola çıktığımızın farkındaydım. İftiralarla, karalamalarla, çirkin oyunlarla üzerimize gelineceğinin farkındaydım. Satın alınmışlara karşı yürekten inanmışların mücadelesini yürüttüğümüzün farkıdnaydım. Taşın altına elini, gövdesini koyanların farkında olduğum gibi, o taşın bizi ezmesi için çalışanların da iştahla el ovuşturanların da elbette farkındaydım.