Merhaba değerli okurlar!
19-20 Aralık tarihlerinde Bursa'da 17. Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali kapsamında AYŞAD Derneğinin davetlisiydik. Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden gelen konuklarımızla birlikte şiirlere ,türkülere doyduk diyebilirim.
Edebiyatın yanı sıra sanat ve kültür gezisiyle rûhumuz bayram etti. Kısa Bursa gezimizde, Şeyh Edebâli ve Osmangazi türbelerin ziyaretleriyle birlikte, beni en çok etkileyen ve herkesin gidip görmesini arzuladığım bir yapıdan bahsetmek istiyorum.
Panorama 1326 Fetih Müzesi. Şimdiye kadar haberim olmadığına gerçekten çok üzüldüm.
Panorama 1326'nın mimari tasarım projesi, Uludağ Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nden Prof. Dr. Nilüfer Akincitürk ile Prof. Dr. Özgür Ediz tarafından yürütülen bir ekip tarafından hazırlanmış.
Bu iki isim, müzenin mimari karakterini ve yapı özelliklerini belirleyen baş mimarlar olarak öne çıkmışlar.
Ayrıca müzenin esas danışmanlarından biri de dünyaca ünlü tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık'dır. O da projeye tarihsel içerik yönünden, özellikle müzenin tarihsel teması ve anlatım planında katkı sağlamış.
Bursa'nın fethini ve bu tarihi sürecin devamını etkileyici bir şekilde anlatan modern bir tarih müzesi. Osmanlı Beyliği'nin bir dünya devletine dönüşümü panoramik olarak anlatılmış.
Bursa'nın fethi, Osmanlı Beyliği'nin merkezi haline gelişi ve ilk Osmanlı sultanlarının hikâyeleri sanatsal anlatımlarla işlenmiş.
Panoramik salonu, 360° lik resim teknolojisiyle fetih gününü canlı ve bütünsel bir şekilde gözler önüne sermiş. Bu yönüyle dünyanın en büyük tam panoramik müzesi olma özelliğine sahip bir müze.
Bir şehre bazen kapısından girilir, bazen hatırasından. Bursa'daki Fetih Müzesi'ne adım attığımda, takvimlerin değil, asırların eşiğini geçer gibiydim.
Panorama salonuna girince insan, yürümeyi unutuyor. Çünkü burada tarih insanı kuşatıyor. Dairenin içinde duran ziyaretçi, merkeze alınmış gibiydi. Sanki yediyüz yıl öncesinin at nalları, sancak gölgeleri, fetih duasının sessiz yankısını duyar gibiydim. Bursa'nın fethi, kronolojik bir bilgi olmaktan çıkıp bir hâl, bir atmosfer, bir soluk alış verişi hâline gelmişdi.
Bu müzede en çok dikkatimi çeken şey, fetih anlatısının gürültüsüz oluşuydu. Ne abartılı bir zafer çığlığı ne de hoyrat bir kahramanlık gösterisi. Aksine, sükûnetle ilerleyen bir kararlılık hissi vardı. Osmanlı'nın Bursa'yı alışı, burada bir kılıç parıltısından ziyade bir yerleşme iradesi olarak anlatılıyor. Şehir, zorla değil, sabırla kazanılmış gibi duruyordu.
Duvarlardaki sahneler bana şunu düşündürdü: Fetih, yalnızca surların aşılması değil, sanki zamanın ikna edilmesidir. Bir şehrin kaderi değişirken, insanın bakışı da değişir. Panorama 1326, ziyaretçisine tam olarak bunu yapıyor. Bakışı değiştiriyor. Tarihi dışarıdan seyreden biri olmaktan çıkarıp, onun içinde duran bir tanığa dönüştürüyor.
Alt katlardaki anlatım daha öğretici, daha sakin. Kayı boyunun yürüyüşü, Osman Bey'in duruşu, Orhan Gazi'nin Bursa'ya açılan sabrı. Çadırlar, dua eden yüzler, yola çıkmadan önce içe çekilen derin nefesler… Bunlar bana tarih değil, tanıdık bir hâl gibi geldi. Sanki dedemin sustuğu yerden devam ediyordum.
Müzeden çıkarken fark ettim ki, Bursa aynı Bursa'ydı ama ben aynı değildim. Dışarıdaki Bursa ile içerideki Bursa aynı şehir değil. Aynı sokaklar, aynı dağ, aynı gökyüzü. Ama insanın içindeki Bursa değişmişti. Fetih Müzesi, ziyaretçisine bir tarih dersi vermekten ziyade, bir zaman terbiyesi kazandırıyor.
Belki de bu yüzden Panorama 1326, fetih kelimesini yeniden düşündürüyor insana. Fetih, bazen bir şehri almak değil; bir anlamı korumaktır. Ve bu müze, tam da bunu yapıyor: Zamanın içinden bir anlamı alıp bugüne emanet ediyor.
Müzede telefon cebimdeydi ama zaman avuçlarımdan kaydı gitti. Bursa Fetih Müzesi insanı çağırmıyor, sessizce içine alıyor.
Sanki "gel" demiyor da ,"dur" diyor. Dur ve bak. Kaçacak köşe yok. Tarih dört duvar değil burada. Omuz hizasında, göz mesafesinde, nefes aralığında. Atların teri, toprağın sabrı, sancakların rüzgârı... Hepsi aynı anda üzerime geldi. Ama gürültüyle değil, ağır ağır. Bir şehrin teslim olurken çıkardığı en sessiz sesle. Sanki Orhan Gazi hâlâ bir taşın üzerinde oturuyor gibiydi. Kılıçlar var evet, ama asıl keskin olan sabır. Bu müze bana şunu düşündürdü: Osmanlı şehirleri fethetmemiş olabilir, şehirler Osmanlı'ya kendini bırakmıştır.
Dilerim ki tarih, vitrinlerde suskun bir eşya olmasın.
Adı anıldığında yalnızca zaferleri değil, bekleyişleri, yenilgileri değil terbiyeyi, gücü değil sorumluluğu hatırlatsın.
Dilerim ki fetih, bir gün daha fazla toprağa sahip olmak sanılmasın.
Bir şehri incitmeden taşımayı,
bir mirası hoyratça değil, emanet bilinciyle devralmayı öğretsin.
Geçmiş, geleceğe üstünlük taslamasın.
Gelecek de geçmişi hor görmesin.
İkisi aynı sofrada otursun.Biri hatırlatsın, diğeri ders alsın.
Ve dilerim ki tarih bilinci, yalnız müzelerde değil,
dilde, adalette, sabırda ve gündelik hayatta sezilsin.
Değerli okurlar! Bu müze sözlerle anlatılacak gibi değil. İçine girip yaşamak gerekir. Tarihi yaşamak istiyorsanız bu Fetih Müzesini mutlaka görmelisiniz.
Sevgilerimle.