15 Aralık'ın UNESCO tarafından "Dünya Türk Dili Ailesi Günü" ilan edilmesi, yalnızca kültürel bir hatırlatma değil, kökü bin yıl geriye uzanan bir medeniyet ağacının yeniden fark edilişi, yeniden dirilişidir. Bugün, Türkçenin yalnızca bir iletişim aracı olmadığını, bir milletin hafızası, bir coğrafyanın ruhu, bir kültür ailesinin de ortak paydası olduğunu hatırlatan kutlu bir gündür.
Türkçenin tarihi, sadece bir dilin serüveni değil, bozkırın rüzgârıyla konuşan, kervan yollarında yankılanan, hakanların buyruğunu, ozanların nefesini, dervişlerin hikmetini taşıyan büyük bir medeniyet yolculuğudur.
Orhun Yazıtları'ndaki taşlara oyulmuş harfler, yalnızca bir kavmin hikâyesi değil; insanın varoluşla kurduğu ilişkinin de kayıtlarıdır. " Ey Türk; üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir." diye başlayan o kadim ses, göğü de toprağı da kendine şahit tutmuş bir seslenişin izidir.
Bu yazıtlardan Divânü Lügâti't-Türk'e, Kutadgu Bilig'den Dede Korkut'a, her dönemde başka bir coğrafyaya savrulmuş ama özünü kaybetmemiş bir dil vardır. Çünkü Türk dilinin serüveni, göçle yoğrulmuş bir milletin serüvenidir.
Türk dili, yalnızca bir coğrafyanın değil bütün bir kültür ailesinin ortak nefesidir. Kıpçak'tan Oğuz'a, Karluk'tan Çuvaş'a uzanan dallar, bir ağacın farklı yönlere büyüyen kolları gibidir. Hepsinin kökü, aynı toprağın derinliklerinde buluşur.
Türkçenin tarih boyunca hiç kaybetmediği özellik, değişirken bile özünü koruyabilmesidir. Kaşgarlı Mahmud'un sözlüğünde derlenen kelimeler bugün hâlâ bir yerlerde yaşar. Dede Korkut'un anlatılarındaki sadelik bugün bile ruhu okşar. Yunus Emre'nin "Söz ola kese savaşı / Söz ola kestire başı" diyen hikmeti, Türkçenin hem inceliğini hem kudretini gösterir.
Bu dil, savaş meydanlarında olduğu kadar tekkelerde de konuşulmuş, çarşıda pazar da dolaşmış, devletin yasasında da yer almış, annelerin duasında da. Her ortamda başka bir yüzünü göstermiş ama hiçbir yerde kendinden ödün vermemiştir.
Çünkü bu dil artık sadece geçmişiyle değil, geleceğiyle de bir arada anılmalıdır. Dünyanın dört yanında Türk lehçeleriyle konuşan milyonlarca insan, aslında büyük bir ailenin parçalarıdır. Aralarındaki fark, bir çayın iki kolunun farklı yönlere akması gibidir. Ama su aynıdır, kaynak aynıdır.
15 Aralık'ın "Dünya Türk Dili Ailesi Günü" ilan edilmesi, birçok açıdan tarihî bir dönüm noktasıdır.
Bu karar, Türk dilinin yalnızca bölgesel değil; insanlığın ortak kültür mirası içerisinde köklü bir yer tuttuğunun uluslararası bir tescilidir.
Yani artık Türkçe, yalnızca bizim koruduğumuz bir değer değil; dünya kültür atlasında adı parlayan bir dil olarak kabul edilmiştir.
Kararın "Türk Dili Ailesi" olarak ilan edilmesi, lehçeleri birleştiren kapsayıcı bir yaklaşımdır.
Bu gün sayesinde Kazakça da, Azerbaycanca da, Tatarca da, Türkmençe de aynı şemsiye altında saygın bir konum kazanmıştır.
Türkçenin zenginliği çoğu zaman kullananlar tarafından fark edilmez. Bu gün, genç nesillere dilin yalnızca günlük konuşma değil, bir kimlik taşıyıcısı olduğunu hatırlatır.
Bugün sayesinde okullarda, kültür kurumlarında, akademik çalışmalarda Türk diline yönelik farkındalık artacak, dilin korunması ve geliştirilmesi daha güçlü bir politikayla desteklenecektir.
Diller, tıpkı insanlar gibi doğar, büyür, yolculuk yapar, dönüşür.
Türkçe, bu yolculuğu en uzun solukla sürdüren dillerden biridir.
Her çağda kendini yenilemiş, her dönemde yeni anlam dünyaları kurmuştur. Ahmet Yesevî'nin hikmetlerinde bir hikmet dili olmuş, Yunus Emre'nin nefesinde bir sevgi dili, Karacaoğlan'ın türkülerinde bir gönül dili, Mevlana'nın dizelerinde de bir hikmet kaynağıdır.
Bugün Türk dili ailesi günü, geçmişe saygı duruşu olduğu kadar geleceğe verilen bir sözdür.
Bu dili yaşatacağız, geliştireceğiz, zenginliğini çoğaltacağız.
Bugün, aynı kökten doğmuş bütün Türk lehçelerinin, aynı ağacın dalları gibi birbirine uzandığı kutlu bir gündür.
Dileğimiz odur ki,
Türk dilinin bin yıllık mirası geleceğin seslerinde yeniden filizlensin, her kelime, bir milletin hikmetini taşımanın bilinciyle yaşatılsın, genç nesiller Türkçeyi yalnızca konuşulan bir dil değil, korunması gereken bir emanet olarak görsün,
Türk dünyasının dört bir yanında konuşulan bütün lehçeler, aynı coğrafyayı paylaşmasak bile aynı gönül ikliminde buluşsun.
Türkçenin engin sesi, dünya kültür atlasında her yıl daha da gür duyulsun.
Orhun'dan bugünlere uzanan o kadim ses, yarınlara da gururla taşınsın.
Dünyanın neresinde bir Türkçe kelime duyulsa, gönüllerde bir yurt sıcaklığı uyansın.
Dilimizin yolu açık, göğü aydınlık olsun.
Nice 15 Aralık'lara, nice birlikli ve bereketli yıllara…
ÇAĞRI
Bozkırın kalbinde büyür bir lâle
Gölgesinde çınlar Oğuz'un sesi.
Her nefes çağrıdır, her çağrı hâle
Uzaktan duyulur kurtun nefesi,
Gölgesinde çınlar Oğuz'un sesi.
Göç yolları uzar göğün çölüne,
Destanlar yüklenir mâzi yâdını.
Turnalar inerken gönlün gölüne,
Fısıldar yüreğe Türk'ün adını
Destanlar yüklenir mâzi yâdını.
Kopuz ateşten gül, çalar zirvede
Türkülerin özü şîvede saklı
Töre bir aynadır som çerçevede
Börklü obalarda sırlar yasaklı
Türkülerin özü şîvede saklı
Atların yelesi kıvılcım saçar,
Sonsuzluğun hâli ufka sürülür
Alp-eren gönlünü göklere açar
Yükselen dualar arşda dürülür
Sonsuzluğun hâli ufka sürülür
Uçsuz bucaksız bir yazgıdır bozkır,
Her adımda başka bir sır belirir
Kökleri kahırdır ,dalları sabır
Gecenin bağrında gölge delirir
Her adımda başka bir sır belirir
Ay doğar, ovaya düşer bir ışık
Her hüzme Turan'a mührünü basar
Yiğitler meydanda kadere âşık
Türk'ün töresini kalbine asar
Her hüzme Turan'a mührünü basar.
Altay'dan gelen ses derin mi derin,
Sanki gök ile yer birleşir ânda
Uluyuş çağrıdır çizer kaderin
Dirilir rûhumuz yüce dîvânda
Sanki gök ile yer birleşir ânda.
Sırra ermek ister her düş, her gece,
Gökyüzünü kaplar mâvi bir mâtem
Bir kuş kanadında girift bilmece,
Göğün beşiğinde Tûran'dır özlem
Gökyüzünü kaplar mâvi bir mâtem
NECİBE TAŞKIN ÇETİNKAYA