Merhaba değerli okurlar!
Bu yazım bir önceki yazımın devamı gibi olacak. Neden mi? Hatırlarsanız önceki yazımda tren ve tren yolculuğundan bahsetmiştim. Şimdiye kadar ki yaptığım en güzel tren yolculuğumu ve akabinde yazdığım şiiri, yazı çok uzun olacağı için paylaşamamıştım.
İşte bu yazımda kısaca o tren yolculuğumu ve bununla ilgili yazdığım şiiri sizlerinde okumasını istedim.
2019 yılının yanılmıyorsam Temmuz ayı idi. ESAS-DER olarak Doğu Ekspresiyle Ankara- Sarıkamış'a bir gezi düzenledik. Sayımız epeyce kalabalıktı. Trenin 4. vagonunu neredeyse doldurmuştuk.
Bazı yolculuklar sadece kilometreleri değil, kalpleri de aşar. ESAS-DER'in gönül çağrısıyla çıktığımız bu yolculuk da tam olarak öyleydi.
Ankara Garı'nda başlayan bu serüven, bir tren düdüğüyle zamanın sınırlarını aşıp başka bir ruh hâline dönüştü. Kimi ilk kez geliyordu bu yolculuğa, kimi yıllardır aynı vagonun yolcusuydu. Ama hepimiz aynı manzaraya, aynı hikâyeye bakıyorduk artık: Sarıkamış'a
Tren hareket ettiğinde 4. Vagon sanki bir konser salonuna dönüştü. Sazlar çaldı, türküler söylendi, şiirler yankılandı. Kimimiz doğu ezgileriyle mest oldu, kimimiz türkülere eşlik eden ellerin ritmine kendini kaptırdı. Fıkralar, gülüşmeler, göz göze gelen samimi bakışlar…
4. Vagonda sadece insanlar değil, yürekler de yol arkadaşı oldu.
Ne güzeldi sesimizin diğer vagonlara ulaşması… Başka vagonlardan gelen misafirler, merakla uğrayıp bize katıldılar. O an tren sadece bir ulaşım aracı değil, bir kardeşlik mecrası oldu. Şarkılarımızla mesafeleri aştık, sazlarımızla dostluklar kurduk. Yol boyunca kurulan bu gönül köprüleri, daha Sarıkamış'a varmadan içimizi ısıttı.
Ama Sarıkamış'a vardığımızda her şey bir anda değişti. Temmuz'un güneşi bile burada daha sönük parlıyordu sanki. Temmuz sıcağında bile içimizi üşüten bir vefa borcuydu bu. Her adımda, her duada, her susuşta o çocukların izini sürdük. Sarıkamış bize tarihi anlatmadı, yaşattı!
Şehitler Anıtı'na yürürken neşemiz yerini saygılı bir sessizliğe bıraktı. Donmuş dağların, susmuş askerlerin ve tamamlanamamış duaların arasında yürüdük. Şehitler Anıtı'nın önünde durduğumuzda, 1915'in ayazında can veren binlerce askerin sessizliği bir anda üzerimize çöktü. Herkes sustu. Dualarımız gözyaşlarıyla birlikte göğe yükseldi. Şehitlerimiz için yazdığımız şiirler okundu.
Orada, o beyaz sessizliğin içinde fark ettik: Biz sadece geçmişi anmaya gelmemiştik. Onlara bir kez daha "Unutmadık!" demeye, onların aziz hatırasını taşımaya, bir vefa borcunu yerine getirmeye gelmiştik.
Dönüş yolunda 4. Vagon sessizdi, evet… Ama o sessizlik, boş değil; anlamla doluydu. Herkes biraz daha içe dönmüştü. Şarkılar yine söylendi belki ama bu kez içinde bir buruklukla. Çünkü o sesleri; sazla, sözle, şiirle büyüten 4. Vagon dostları , artık sadece bir yerden başka bir yere değil, kendi içinde de yol alıyordu.
Bu yolculuk sadece Sarıkamış'a değil; yüreğe, hatıralara ve tarihe yapılan bir yürüyüştü.
Ve biz bu yürüyüşü birlikte tamamladık.
Birde bu yolculukla ilgili şiirimi okursanız ,nasıl eşsiz bir tren yolculuğu yaptığımızı daha iyi anlayacaksınız.
_ _ . / . _ _ _ / _ _ . / . _ _ _
SERHAT ŞEHRİNDE (mesnevi)
Toplandı bütün dostlar kalpler atıyor hep bir
Çıktık yola âlem hoş dillerde kelâm bâkir
Gelmiş nice yârenler güllerle bezenmişler
Her renkte çiçekler var gülzâra özenmişler
Efsûnlu duraklardan yollar çıkıyor aşka
Raylarda ki tik taklar bilmez bu sefer başka
Göz kırpmada yıldızlar
ıssız geceler mahpus Sessizce iner yaşlar diller de olur sus pus
Islık çalarak rüzgâr yalnızlığı kovmakta
Gün görmeyecek düşler arzûları savmakta
Bekler bizi yâd eller şâirlere yârın yok
Bitmez çilekeş yollar hasretlere kârın yok
Bir türkü çalar sazlar Kars Ankara'dan dinler
Tutkuyla coşar canlar dördüncü vagon inler
Ruhlarda temâşâ var içten duyulur âvâz
Toprak uyanır lâkin dağlarda beyazdan yaz
Mahmurluğa set çektik düş görmeye çok erken
Sarsıldı halaylardan bak coştu vagon derken
Birden kuru tok bir ses seslendi "bilet kontrol"
Sessiz uyuyan dostlar irkildi sanırsın rol
Hissizliğe râm olmuş buzdan da soğuk çehre
Hiç saygı nezâket yok benzer kurumuş nehre
Bezginliği yansırken kasvetli demirlerden
Âmirliğe imrenmiş bıkmış da emirlerden
Hop! durdu tren birden indik yere raylardan
Yüklerle revân olduk bir yaz günü aylardan
Al güllere gark olmuş serhat şehirindeydik
Yârın ki hüzün sarmış neşvet tehirindeydik
Teslim oluyor artık saf uykuya hasret göz
Düşlerde umut sarhoş kuşlar gibi özgür öz
Eşsiz şühedâlarla târih kokuyor her yer
Her makbere lütfundan cennet dokuyor her er
Yâ Râb! bu ne pür âteş yandık ki ne yandık âh !
Gülzârı diken sarmış güller kanıyor eyvâh
Tek âbide dikmişler lâkin sayı doksan bin
Bekler sizi cennetler nurlarda yatın âmin
İnsan bu akar durmaz dün nerde bugün nerde
Mesken olur âlemler kal istediğin yerde
Derken sökün eyler tân âftâbı selamlar gün
Meçhulde döner devran geçmişte kalırken dün
İlk yer Ani Antik Kent yok farkı kıraç çölden
Seyrân edecek yer çok başlar serüven gölden
Batmış nice devletler heyhat! daha dünmüşler
Birçok medeniyyetler vîrâneye dönmüşler
Gittik düşün ardından olduk hepimiz mihman
Hâkanlara köşk yaptık olduk kimimiz sultan
İlk câmide saf tuttuk Selçuk'da hüküm sürdük
Gördük nice gerçekler hâyalleri tez dürdük.
Çıldır gölü rengârenk dağlar sarı gök mâvi
Her tonda yeşil varken gölden utanır selvi
Âşıklara şenlik var tellerde
yanık bir ses
Mangal ve semâver çay dostlar verelim bir es
Artık bitiyor günler cem olmalı dirlikte
Sevgiyle atar kalpler kardeş bacı birlikte
Seyret kale burcundan Kars şehrini akşamdan
Her yıldıza bin nispet yüzlerce yanar şamdan
Hoş Âzeri ritminden şenlendi bütün surlar
Hep el ele tek koldan oynandı halay barlar
Cûş eyledi yârenler meşk etti şirin diller
Kafkaslar'a şân olsun birleşti bütün eller
Heyhât! yine firkât var dillerde selâm bâki
Gözlerdeki meylerden doldur içelim sâki
Hicrânla yanan kalpler vuslat diye atmakta
Kuşkuyla doğan mehtâb pür şevk ile batmakta
Taşkın söze hâcet yok her kalbe saray kurduk
Kars Ankara hattından öz yurda selâm durduk.
NECİBE TAŞKIN ÇETİNKAYA
mef'ûlü / mefâîlün / mef'ûlü / mefâilün
Bazen bir tren, sadece seni bir yere götürmez; seni kendine de getirir.
Selam ve sevgilerimle değerli okurlar.