HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 17 NİSAN 2025, PERŞEMBE


İLK ÖDÜLÜM

23.01.2025 00:00
    Okulun tatil olduğu Pazar günleri öğleden sonra İkindi namazına kadar, okula giden çocukların tamamı ve okula gitmeyen beş, altı yaş arasındaki çocuklarda tanıdık ya da abi ve ablalarıyla Hoca Mektebine giderlerdi. Hocanın keyifli olduğu zamanlarda güreş de yaptırıyor muş. Hoca mektebine gitmek tüm ailelerce teşvik edilir, çocuk dini, imanı, namaz surelerini öğrenir diye konuşurlardı .Demek ki Annem bu söylentilerden etkilendi ki;
  "Haydi Kuzum sende git hocaya. Namaz surelerini öğren" demişti annem. Koltuğuma aldığım karaçam budağı odunu da alarak, iki kattan oluşan köy odası olarak kullanılan Camii'nin yanındaki binanın üst katına çıkıp, lastiklerimi kapı önüne çıkartarak içeri girdim. Kendi yaş grubumda gözüme kestirdiğim, birazda imama uzak bir köşeye oturdum. Hoca Efendi Elif-ba kitaplarından büyük öğrencilerin okumalarını dinliyor, yanlış yerlerde bağırarak düzeltip tekrarlatıyor, göz ucuyla da gelenlerin odunlarının kalite ve büyüklüklerini kontrol ediyordu. "Ayşe git daha büyüğünü getir odunun, baban dağı indiriyor sana da çırpı vermiş. Haydi çıralısından getir"  gibi düzeltmeler yapıyordu.                                
   Hoca; hem anne hem de baba tarafından hoca sülalesindendi. Annesi komşu köyden, Derin hocanın kız kardeşiydi. Derin Hoca ki; kuru deriyi yürütür, istediği kişiyi yatağından kaldırarak istediği yere getirir, "Buyur hocam beni mi çağırdınız" dedirtecek kadar derin olduğu söylenir ve halkın çoğunluğu da buna inanırdı. Hocanın babasının da köyde Kur'an okuyan herkeste emeğinin olması, Hoca'ya efendiye farklı bir saygınlık ve güç veriyordu.                              Önümüzdeki Pazar gününe kadar ezberleyin. Haftaya, İnşirah Suresini kim Fergab diyerek bitirecek, kavurgasını yedirecek bakalım ?" Dedi. Evlerimize dağıldık.
    İnşirah Suresinin sonunda fergab denince,  "koş fesini kap" derler. O  fes anneye götürülür, ödül olarak buğdaydan kavurga yaptırılır ve bütün çocuklar yerdi.  Bu bir  gelenek haline gelmişti. 
    Bir hafta içinde, Annem, Amca Oğlu Ömer ile ikimize, Sübhaneke'den başlayarak  İnşırah  suresine kadar ezberletmeye çalıştı. Merak ve yarışla Ömer ile ezberliyorduk        Amcam da "aferin şimdiden öğrenirseniz, cennet Allaha yalvarır, Yarabbi bu çocukları bana gönder diye, ah sizin yaşınızda bize de öğreten olsaydı" şeklinde konuşarak bize destek oluyordu.Ömer  Ma'un suresini bir türlü ezberleyemedi. Amcam Ömer'e kızdı, bağırdı. Ömer Pazar günü Hoca Mektebine gelmedi. Hoca Efendi, Kur'an okumayı öğrenenleri öne aldı, otuz kişiye yakın öğrencinin   "Galetlerini düzelt, burada sesi yukarı çek, soluğan at gibi duraklama, Allahın kitabını kalbine doldurmazsan ağzını eğer vallahi , bir ay oldu ayıp sana!" gibi, yanlışı olanlara söylüyor, arada kulak çekmeleri de yapıyordu. Okuma sırası bana gelince , besmele çekip  Subhaneke'den başladım.  Yanlışım çıkarsa tokat atar hoca diye korkuyordum  biraz. Küçüklerde makam ve ufak yanlışlara ses çıkarmıyordu. Ma'un   Suresini de yanlışsız okumuşum ki  Hoca; " Hepiniz diz üstü gelin dinleyin bakalım bu çocuğu" deyince , heyecanlandım."Bakın kaç kişi geçemedi Ma'un Suresini. Bu parmak kadar haliyle bir haftada ezberlemiş. Daha kimse Fergap demedi. Oku bakalım Ali Ma'un Suresin bir daha " dedi. Besmele çekip okudum. "Devam et bildiklerini oku!" Dedi. İlkokul  beşinci sınıfa gidenler dahil   otuz kişiye yakın kocaman abi ve ablalar susmuştu. Çocukluk cesareti geldi galiba devam ettim. İnşırah suresi sondu.  
Bismillahirrahmânirrahîm, 
" Elem neşrah leke sadrek………,………, Ve ila rabbike ferğab" deyince , başımdan beyaz fesim kapılarak anneme iletildi.  İkindi namazı çıkışı tekrar toplanılıp yenilecekti kavurga.  Annem, kavurga beyaz olsun , 'Kuzum'un yüzü kara çıkmasın diye, iki şinik kara buğday verip  bir şinik beyaz üveyik buğdayı alarak  hızlı bir şekilde  kavurgayı yapıp namaza gitmeden Hoca Efendi'ye teslim etti. Göz göze geldiğimizde gözlerinin içi gülüyordu annemin. Bu hafta sadece benim kavurgam yenecekti. Hoca kavurgayı oturduğu yerdeki rahlenin kenarına koydu,bir ablaya teslim ettikten sonra haydin bakalım erkekler abdestlerini alsın, namazdan sonra duasını edip kavurgayı yiyeceğiz. Kızlar siz biz gelinceye kadar okumalarınıza devam edin" diyerek camii önündeki çeşmeye abdest almaya çıktık. Ben de abdestimi  aldım . Ezan okunuşu bittikten sonra namazımızı kıldıktan sonra okuduğumuz odaya toplu halde gidiyorduk. Kavurga haberi duyulmuş olacak ki cemaatten birkaç kişi aramıza katılınca Hoca onlara, " bu dualı kavurga çocukların hakkı" diyerek engelledi.  Hoca içeri girince sessizliğe büründük. Gözler yiyeceğimiz kavurga üzerine yoğunlaşmıştı. Hoca Efendi, birçok övgülerden sonra güzel de bir dua etti.  Bir şinik kavurgada avucuyla ilk önce bana verdi. "Bakın çocuklar, el terazi göz mizan diyerek dağıtıyorum. Bazılarınıza  az bazılarınıza çok olabilir. Şimdiden bir birinize helal edin. Kul hakkının altından kalkılmaz. Dökmeden yiyin, nimet yere düşmesin"  diye uyarılarını  yaptı. O kadar tatlıydı ki , bir çırpıda yemiştim ve yiyenlerin o mutlu halini izlemiştim.
        Kavurgalar yenildikten sonra hoca kapının önüne geçti. "Dinleyin bakalım!" Bir aydır sureleri ezberleyememiş olan büyük abi ve ablalardan on kişi kadarını kaldırdı. Beni de çağırdı. Kaldırdığı çocuklara dönerek, "Utanın be utanın, bu yumruk kadar çocuk bir haftada namazda okuyabileceğimiz sure ve duaları ezberledi. Burası köroğlanların ağılı değil!" diyerek, elindeki sopayı havada sallayarak her an vuracakmış gibi yüksek perdeden konuşuyordu. Ayakta olan kızlar korkudan birbirlerine sarılır gibi sıkışmışlardı. İyice şaşırmış ve kokmuştum. Hoca, "Yakarım bakın, başladığınız işi bitireceksiniz. Benim öfkem, sizin Allahın gazabından kurtulmanızı sağlayacak, keşke benim bilmediklerimi de bana öğretseler, bana da bağırıp çağırsalar" diyerek gelecek günler için bir öğrenme coşkusu yaratmaya çalışıyordu. Sonraki yıllarda, sureleri bildiği halde" ben on günde sureleri ezberledim ama, valla hocanın öfkesinden okumak istemedim"  anlatılarını dinlediğim oldu.  Korku, şaşırmışlık, başarı, mutluluk karışımı içinde dağıldık. Ancak bir müddet lastiklerimi bulamadım. Karışıklıkta aşağıya düşmüş. Yalınayak, çorap yok zaten, geçirdim ayağıma, neşeyle eve doğru koşmaya başladım ki; Benim yüzümden  gururları incinen abla ve ağabeyler  tuttular.. "Ulan gavur gözlü, alemin akıllısı sen misin, atlı mı kovaladı seni, itoğlu it, üç günde ezberleyecek ne vardı, senin yüzünden  o kadar laf işittik, dayak yemişten beter olduk " diyerek altı yedi kişi beni tekme, yumruk iyi bir dövdüler… Annem, arkadaşlarım gelip benim gelmediğimi görünce, merakla camiye doğru gelirken, dövenler de birisi fark etmiş ki, "kaçın anası geliyor" deyince, dağıldılar. Annem "Kanınız altınıza aksın, ermiyesiceler, yumruk kadar çoçuğu bir olmuş dövüyonuz !  " kızlarda ayrı bağırarak " pürçekliler, ne yaptı bu çocuk size, gelinlik kız oldunuz, sokakta parmak kadar çocuğu dövmeye utanmadınız mı ? Allah'ınızdan bulun emi " diyerek bana sarıldı. "Baban burada olaydı görürdü onlar, ne oldu? " Diye sordu. Beni dövenlerin sureleri okuyamadıkları için hocanın onları azarladığını, dağılınca da burada yakalayıp dövdüklerini içimi çekerek anlattım. Annem, elimden tuttu. "Yürü" diyerek, camiye doğru yöneldik. Annem kendi kendine, "Baban burada olaydı yapamazlardı tabi emme, valla arsızlığımı alırsam elime hepisinin golunu ganadı kırarım, şunlara bak Ali kıran baş kesen  olmuşlar şimdiden "  diye bir çok şeyler söylendi. Kendimi suçlu sandım. "Babam 1957-58 yıllarında Ankara Numune Hastanesine işçi olarak girmiş, köyümüzün dışarı açılmasına ilk öncülük edenlerden olmuştur. Aynı hastaneden onlarca köylümüz ve çevre köylerden emekli olmuş ve Ankara'ya yerleşmişlerdir.                          
        Annem  hızlı yürüyor, gözleri ve bastığı yerden ateş çıkıyordu sanki, Hoca Efendi'yi  yakaladı,   bağırarak " yazıklar olsun sana hoca efendi!  Hem çocuğumun kavurgasını yerler, hem de niye çabuk ezberledin diye çocuğumu döverler, onlar mankafaysa biz ne yapalım. Sen nasıl hocasın, niye dövdürdün?" Diye ağlayarak söylendi. İmam şaşkın, bir bana bir anneme baktı. "Bak Satiye abla, inan şimdi duydum. Ben onlara sorarım sen meraklanma. Allah bağışlasın. Ali, çok akıllı maşallah. Tek tek olsa onlara dövülmezdi. Bak bir şeyi de yok, değil mi Ali ?" diyerek başımı okşadı. Annem'in de bu konuşmadan sonra biraz rahatladığını hissettim. Eve doğru dönerken Annem soranlara olayı elimi bırakmadan birkaç kere daha anlatmak zorunda kalmıştı.              
Haaa beni dövenler mi ;Hoca  efendi onların hepsini birkaç kere daha  falakaya yatırmış….
       O günden sonra mahalle mektebine sadece güreş tutmak için gittim. Yaşantımın ilk başarı ödülü güzel bir dayak yemem olmuştu. Yıllar yılı Annem'in hüznü, benim iç çekişlerime rağmen, gülerek anımsadığım anı olarak kaldı. Abi ve ablalara da hiç kin tutmadım. Yıllar sonra öğretmen olduğumda onlardan bir çoğu, " daha çocukken okuyacağı belliydi bunun, birkaç günde sureleri ezberlemişti" gibi iltifatla karışık çok söz eden olmuştu. 
       Hoca Efendi ile her karşılaştığımızda  , "Ali sen çocukken de çok akıllıydın maşallah" sözleriyle muhabbete başlar, tembel çocuklara nasıl kızdığını yorulmaksızın anlatırdı.  

İÇİMDEKİ  ÇOCUK

İçimdeki çocuk  seslendi
Bir günlüğüne kuş ol!
Serçe olsana
Çok severim onları 
Baharın neşesi
Ürkek ,kararlı ,paylaşımcı… 
Tamam dedim
Kapattım gözlerimi,
Uçmak için 
Pencereden çıkmam gerekirdi.
Açılınca  kapı
Ham yaptı bir kedi
Kaçamadım…
 Çığlığımla uyandım  uykudan
Oh beeee !
Rüyaymış dedim…
Tekrar seslendi içimdeki çocuk
Biraz kızgın ve telaşlı,
"Neden korkup uyandın,
Kurtaracaktım seni
Uçacaktın!"
Şaşırdım!
Çocukluğumla
Büyümüşlük arasındaydım…
Uyanmasaydım keşke,
Kalsaydım rüyamda…
Kurtaracak mış  beni!
 Tüh yaaa!
Uçamasam da
Oynardım kuşlarla…
N'olursun
Küsme içimdeki çocuk,
Gel rüyalarıma!
Yeter ki sen iste!
Serçe de olurum,
Kuyruklu uçurtma da!.
Ali KÜÇÜK / diğer yazıları
•18 MART RUHU 19 00:00:00.03.2025
•ÜZGÜNÜM ÇOCUKLAR ÖĞRETMEN OLAMADIM 05 00:00:00.03.2025
•MUŞLU İSMAİL’İN YÜREĞİ  04 00:00:00.02.2025
•İLK ÖDÜLÜM 23 00:00:00.01.2025
•MİSAFİRİN KERAMETİ 14 00:00:00.01.2025
•BEN ESKİŞEHİR 04 00:00:00.01.2025
•YAZ EFENDİ KÜÇÜK YAZ 22 00:00:00.12.2024
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--





logo

   E-posta: bilgi(@)eskisehirdenhaber.net
Tüm hakları Eskişehirden Haber adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.
Mobil uyumlu haber yazılımı: www.eticaret.com.tr