HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 13 MART 2025, PERŞEMBE

     GÖKYÜZÜ SOFRALARI

12.03.2025 00:00
Ramazan ayına bu yıl da erişmiş bulunuyoruz. Ramazan ayı, inanç ve kültür
dünyamızda birçok tabirle anılır. Bunların hepsi bir yanı ve yönüyle doğrudur. Mesela en
başta, Ramazan oruç ayıdır. Oruçsuz bir Ramazan düşünemeyiz. Gücü yeten, sıhhati elverişli
her Müslüman orucunu tutar, tutamayacak olanlar ise oruçsuz geçirdikleri her gün için fidye
verirler.
Hasta, lohusa veya emzikli kadınlar ileri tarihlerde bu ibadeti kaza ederek, ifâ ederler.
Oruç sadece aç-susuz kalma eylemi değildir. Eğer böyle olsaydı, bugünkü derinlikli
muhtevasına kavuşamazdı. Şüphesiz gün boyu yeme-içmeden kesilen müminler, orucu
zedeleyecek tüm hoyratlıklardan da uzak dururlar, durmalıdır da…
   Ramazan aynı zamanda Kur'an ayıdır. Kur'an'ın inzal olmağa başladığı, Kur'an
ayetlerinin dünyamızı aydınlattığı, Hak'la Bâtıl'ın birbirinden ayrıldığı aydır. (Bakara 2/185).
Müslümanlar on bir ay boyunca okudukları Kur'an'ı bu ayda daha bir dikkatle okurlar. Bu
okuma faaliyetini ferdi olarak herkesin kendi başına yaptığı gibi, camiler, evler ve birçok
sosyal mekânda toplu olarak da mukabele şeklinde icra edilir. Keşke okuduğumuz bu hayat
iksiri ilkeleri, davranışa çevirip bil-mukabele yaşanır kılabilsek…
Ramazan ve oruç sanırım, merhum üstat Sezai Karakoç'un Maide Suresindeki bir
ayetten (Mâide 5/114) ilham olarak "Samanyolunda Ziyafet" benzetmesi yaptığı gökyüzü
sofralarının kurulduğu, gerçekten bereketli bir ayın adıdır.
Ramazanda iftar ve sahur sofraları şüphesiz Allah'ın bize verdiklerinin, yenilip içildikten sonra şükrünü eda ettiğimiz
nimetlerdir. Örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Ancak biz konuyu bir başka açıdan ele almak
istiyoruz.
    Ramazan ayı için en çok duyduğumuz Hadis-i Şeriflerden birisi "Evveli rahmet, ortası
mağfiret ve sonu cehennemden kurtuluştur" Bu hadis-i şerif'in ilk kısmını alıp işleyecek
olursak, inanç, ahlak ve kültürümüzde "rahmet" kelimesinin geniş ve derin anlamı vardır.
Ramazanın başı, "rahmet" ile ilişkilendirildiğinde, gökyüzü sofralarımızı süsleyen, birinci
gıdamız olması gerekmektedir.
Bedenimizi doyuran maddi nimetlere mümasil, ruhumuzu da doyurup, işba edecek manevi gıdaları aramamız gerekir. Bu gıdaların başında sanırım yaşadığımız çağda rahmet, dolayısıyla "merhamet" kavramı gelmektedir. Cenâb-ı Allah zaten
her türlü nimeti ile bize rahmet ve merhametini tecelli ettirmektedir.
Sevgi kuraklığından da öte acımasızlığın, kıyıcılığın kanıksandığı bir zaman diliminde yaşıyoruz. Coğrafyamız bu
kıyıcılığın, kan ve göz yaşının sergilendiği bir sahne haline gelmiştir. Maalesef
Müslümanların da din kardeşlerine "silah doğrulttuğu ve birbirinin kanını akıtırken kılının
kıpırdamadığı" görüntüler, haberler gündemimizi işgal etmektedir.
Rahmet ayı dediğimiz bu Ramazan'da ateşkes ilan etsek, birbirimize merhamet etsek, silah kuşanmak yerine,
merhameti kuşansak; birbirimiz üzerine titresek daha isabetli olmaz mı? İşin birde bu
tarafını düşünsek nasıl olur…
    Dil ve kültürümüzde yağmurun bir başka adı da rahmettir. Çölleşmeye yüz tutan
toprağa düşen her yağmur damlası, gerçekten nasıl rahmete dönüşüyorsa; kin, nefret, rekabet
v.b. yakıcı ve yıkıcı hissiyatımız için merhamet damlacıkları da aynı şekilde rahmete
dönüşecektir. Asıl o zaman semadan inen rahmet damlacıklarına eş, gökyüzü sofraları önce
kalbimize kurulacak ve ruhlarımız, gönüllerimiz inşirah bulacaktır.
Bu sofralar sabır, şefkat,merhamet ve af hasletlerini ruhani hayatımızda prensipleştirerek bizi birbirimize
yaklaştıracaktır. Böylece oruç ve ramazan sıradan bir zaman dilimi olmanın ötesinde
kıymetlenerek tarihe bir not düşecek, "Tarihin parçası" olarak yerini alacaktır.
   Orucun, ramazanın geldiğinden daha zengin uğurlanabilmesi için bu manevi hasletleri
kuşanarak, daha nazik davransak, trafikte karşımızdakine yol versek, daha az korna çalsak, karşılaştığımız insanlara tebessüm etsek, selam versek, çalıştığımız iş yerindeki mesai arkadaşlarımıza daha bir candan ve müsamahakâr davransak, eş, dost ve yakınlarımıza daha bir feragat ve fedakarlıkla
yaklaşsak; hasılı merhametin birçok tezahürünü hayatımızda sergilesek, acaba neler değişirdi..
Sadece iftar sofralarındaki ikramlarla değil, manevi anlamda da kardeşlerimize ikramkâr ve
iltifatkâr olsak, orucun bize kattıklarına ilaveten, biz de orucun ölümsüzlüğüne bir şeyler
katabilir miyiz…
    Çok büyük sözler söylemek yerine böyle küçük ve mütevazı güzelliklerle başlasak,
dolu gelen rahmet ayını, daha dolu uğurlasak… 'Hoş geldin Ya Şehr-i Ramazan'ı, daha hoş
bir şekilde 'el-vedâ Ya Şehr-i Ramazan'a çevirebilsek, gökyüzü sofraları, "öncekilerimiz ve
sonradan geleceklerimiz için bayrama" dönüşse..
Ramazan sonunda gerçekten "Bayram etsek"



(1)
 Zekiyüddin Abdu'l-azim b. Abdu'l-kavi el-Münziri, et-Tergib ve't-Terhib, Beyrut: 1968, 2/95
 
Prof.Dr.Adil ŞEN / diğer yazıları
•     GÖKYÜZÜ SOFRALARI 12 00:00:00.03.2025
•DİL YÂRESİ 26 00:00:00.02.2025
• İNCE AYAR 23 00:00:00.09.2024
•PAYLAŞIMIN KIYMETİ 28 00:00:00.08.2024
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--






logo

   E-posta: bilgi(@)eskisehirdenhaber.net
Tüm hakları Eskişehirden Haber adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.
Mobil uyumlu haber yazılımı: www.eticaret.com.tr