Değerli Dostlar
Yeni bir yazıyla karşınızdayım. Sevgili kardeşim Hüseyin Turhan "hocam bu ayın yazısını
bekliyoruz", deyince "Aylar da mı kısaldı ne?!" diye espri yapasım geldi… Hazırlıksız
yakalandığımı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Böyle bir işe girişenin elinin altında mutlaka
hazır malzemesi bulunur. Ne var ki ani bir kararla ağustos ayına girmemizin ve bu ayın
zaferler ayı olması hasebiyle aşağıdaki şiirimle seslenmek istedim. İki yüz elli yıllık A.B.D.
dünyanın altını üstüne getiriyor, yapmadığı şerefsizlik kalmamış. Yetmiş altı yıllık İsrail
insanlığın en dip halini temsil ederken, iki milyarlık İslâm dünyası eli kolu bağlı beklerken
utanmıyorsa, "kader utansın" diyeyim; ben susayım ve derece kazanmış o şiirim konuşsun…
KONUŞSUN
Türk vatanı baştanbaşa destandır.
Ben susayım; dağlar, taşlar konuşsun.
Her karış toprağı şereftir, şandır.
Eskişehir, Afyon, Muşlar konuşsun!
Kartallar bekçilik yaparken yurda,
Baykuş mu ötermiş ulu çınarda!
Sakarya, Malazgirt, Dumlupınar'da
Hırs ile çatılan kaşlar konuşsun!
Mehmetçik denildi her bir ferdine.
Hele bir yürüsün, bakmaz ardına.
Şehit olur, düşman koymaz yurduna.
Elleri kınalı eşler konuşsun.
Gün gelip başını sevdaya salan,
"Önce vatan" derdi, gerisi yalan!
Koskoca alaydan geriye kalan
Serdengeçti üçler, beşler konuşsun.
Kalpler aynı çarptı millî gayede,
Akıllar şahadet denen payede.
Urfa, Antep, Maraş, Çanakkale'de
Geçilmez set olan döşler konuşsun.
Bir gün düşman Türk yurduna girince,
Koşardı Erzurum, Malatya, Gence…
Allahuekber'de doksan bin gence
Kefen olan kara kışlar konuşsun.
Erdir bu milletin kızı, kızanı.
Bağlamayı silah yapar ozanı!
Komşu ettik Hicaz, Yemen, Fîzan'ı;
Ağaç kabuğundan aşlar konuşsun.
Gâhi Kerem olduk, gâh Ferhat idik,
Gâhi Malkoçoğlu, kâh Murat idik…
Kırk yiğit önünde bir Kürşat idik;
Kopsa eğilmeyen başlar konuşsun.
Zalime fırtına, boran ben idim,
Viyana önüne varan ben idim.
Tam yüz on beş devlet kuran ben idim.
Kanije, Zigetvar, Yaş'lar … konuşsun.
Âbâd eylemişken nice çağları,
Karalar bağladı Balkan dağları.
Dostlar, vurgun yedi gönül bağları!
İçimize akan yaşlar konuşsun.
Hasretlik kor gibi yürek dağlıyor.
Tuna dertli, Fırat mahzun çağlıyor.
Üç kıtada minareler ağlıyor.
Gidip, gelen göçmen kuşlar konuşsun!
Mühür vurduk asırlara, yıllara,
Şefkat yuvaları kurduk dallara,
Bir hilal uğruna düştük yollara;
Hudutlarda mahzun taşlar konuşsun.
Bre koç yiğidim bu hal ne hâldir?
Ölü toprağını üstünden kaldır.
Gaflet uykusunda solduk kaç yıldır;
Kahırdan sıkılan dişler konuşsun.
Tam yedi düveli getirdik dize.
Yolu kaybedenler baksınlar ize.
Hele bir üfleyin küllenen köze.
Yeter Fikret, gayrı düşler konuşsun…