HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 27 KASIM 2024, ÇARŞAMBA


ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ TADINDA MUHABBETLERİM –LXXVII

01.05.2024 00:00
     Sevgili dostlarım.    Bugün  de hüzünlenerek  okuyacağınız, şanlı tarihimizden gerçekleri anlatan bir fedakarlık öyküsünden  alıntı yapmak istedim.
     Seferberliğin ilânıyla beraber, Ayvalık'taki 9. Tümen'e bağlı 23. Alay ağırlıklarıyla birlikte Soma'ya gelerek, trenle Bandırma üzerinden Tekirdağ'a sevk edilir. 23. Alay'ın Burhaniye'de bulunan bir piyade taburu da , mesafenin daha kısa olacağı hesabıyla, Burhaniye–Edremit– Çanakkale yoluyla cepheye sevk edilir. Bu tabur yürüyüşe geçmeden önce, geçecekleri yollara yakın köylere, gönderdikleri çavuşlar vasıtasıyla- geçecekleri gün ve saat belirtilerek- köylülerden asker için yemek ve de  misafir olarak geceleyecekleri yerleri hazırlamalarını rica eder. Böylece yürüyüş sırasında, asker için yeme ve barınma telaşından bir ölçüde kurtulmuş olunacaktır. Aynı şekilde, o yıllarda henüz bir köy olan Havran'a gelen çavuşlar, muhtardan kendilerine kaç kişilik, yemek ve yatak hazırlayabileceklerini sorunca. Muhtar:
   -Burasının köy olduğuna bakmayın. Burası büyük bir köydür. Sizin
taburun hepsini ağırlayabiliriz, yedirir içiririz.. Merak etmeyin, deyince askerler, köyden ayrılır. Gerçekten de belirtilen günde Havranlılar, bir tabur askeri doyuracak kadar yemek ve  yatacak yerler hazırlamışlardır. Tabur Havran yakınlarına geldiğinde, Tabur Kumandanı, Edremit'in çok yakın  ve çok daha büyük olduğunu düşünerek, Havran'a sadece bir bölük asker yollar. Bir taburluk hazırlanan yemek, bir bölüğe göre çok çok fazla gelmiş, artmış, hattâ ertesi güne bile kalmıştır. Bir taburluk yatacak yer hazırlayan Havran Muhtarı, gelen askerleri sadece büyük evlere taksim ederek, küçük ve fakir evlere ,yük olmasın diye kimseyi göndermez. Bölük kumandanı şöyle anlatır:
    - Askerleri evlere dağıttıktan sonra, sokaklarda dolaşmaya başladım. Yavaş yavaş evlerin ışıkları sönüyordu. Asker yatmaya,  başlamıştı. Aydınlatma olmadığı için sokaklar zifiri karanlıktı. En son birkaç evde ışık kalmıştı. Onlar da sönünce ben de gidip yatacaktım. Sokakta, birden, iki büklüm, bastonuna dayanarak yürüyen  ihtiyar bir kadına rastladım. Neredeyse çarpışacaktık. Aklıma çeşit çeşit şeyler geldi. Kadına:
-Nine, sen bu saatte sokakta ne arıyorsun? diye sordum.
-Evlatlarımı arıyorum… Oğullarımı arıyorum…"
-Kim senin evlâtların?
-Dün bana muhtar, askerler gelecek, sana da misafir etmen için dokuz evlât vereceğim, dediydi. Onlara yataklar hazırladım,yemekler hazırladım. Gelmediler. Onları arıyorum.
        Bir tabura göre hazırlık yapan muhtar, bir bölük asker gelince, ağırlık olmasın diye, bu ihtiyar nineye, misafir etmesi için asker yollamamıştır. O yıllarda, kadınların hiçbir sosyal güvenceleri yoktur. Kimsesiz kadınlar, çok zor durumda kalıyorlar, çok zor geçiniyorlardı. Hiçbir gelirleri olmayan, bu yaşlı ve yoksul insanlar, bazen zeytinler silkildikten sonra gidip yerlerde kalan zeytinleri toplayarak, biraz gelir elde etmeye çalışıyorlardı.Buna da "başakçılık" deniyordu. Bu nene de böyle birisi olduğu için, muhtar acımış, ona kimse göndermemişti. Ama nene büyük sevinç içinde dokuz kişilik yer hazırlamış, yiyecek hazırlamıştı. Komutan:
  -Nenenin çok üzüleceğini anladığımdan, ışıkları henüz sönmemiş bir eve gidip, daha yatmamış olan dokuz askeri neneyle birlikte yolladım. Kadıncağız nasıl sevindi bir görseniz. Ertesi gün sabah erkenden bölüğü yol üzerinde topladım, yoklamayı yaptıktan sonra, tam yürüyüş emri verecekken, iki büklüm, yaşlı bir kadın, bastonuna dayanarak elinde bir torba yanıma geldi. Galiba akşam karşılaştığım nene idi:.
  -Kumandan oğlum, bu torbada, evdeki bütün zeytinleri ne varsa koydum. Üstüne de biraz çökeleğim vardı onu koydum. Bunları benim asker oğullarıma yedir emi."
    -Almasam, nenenin çok üzüleceğini anladığımdan, çavuşlardan birine işaret edip, elindeki torbayı aldırdım. Nene bu sefer, sevinç içinde, avucunda sımsıkı tuttuğu bir mendili açtı. İçinden tek bir yirmi beş kuruş çıktı. Bana uzattı:
    -Kumandan oğlum,biliyorum, çok az. Ama bütün param bu kadar… Bunu al, benim asker oğullarıma, hiç olmazsa bir çay içir, olur mu?..
   Şaşırdım.Biliyordum ki, nenenin başka parası yoktu. Bütün servetini getirmişti. Yirmi beş kuruşu aldım. Kaldırarak bölüğe gösterdim.:.
      -Bölük! Bakın neneniz, size bütün servetini bağışladı... Bunu ona helâl ettirin..!
       "Yürüyüş emrini verdim. Nene arkamızdan el sallıyordu.. Bölüğüm, o yirmi beş kuruşu helâl ettirdi. Yarısından çok fazlası Çanakkale'de, şehit oldu. Bu millet böyle bir millettir.
KISSADAN HİSSEM:
Bu gerçek yaşanmış kahramanlık öyküsünü ulu önder MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ümün şu değerli veciz sözleriyle pekiştirmek istiyorum.
*Dünyann hiçbir yerinde hiçbir milletinde Anadolu köylü kadınının üstünde kadın zikretmek imkanı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını "Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım,milletimi zafere kurtuluşa götürmekte Anadolu kadınını kadar emek verdim diyemez.
  *Ey kahraman Türk kadını,sen yerde sürünmeye değil omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.  
   *Yoksul kadın hiçbir şeyi olmayan kadın anlamında değildir.Oysaki kadın denilen varlık,bizzatihi yüksek bir varlıktır;fedakar bir varlıktır.Onun yoksulluğu olamaz.Kadına yoksul demek onun bağrından kopup gelen bütün .insanlığın yoksulluğu demektir.

Bu aylık da bu kadar sevgili dostlarım Sürc i lisan ettiysek affola.
Hosçakalın.

   01.05.2024
Mustafa Uğur YÜCEL
Türk Dili ve Edebiyat Öğretmeni

 
Mustafa Uğur YÜCEL / diğer yazıları
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--











logo

   E-posta: bilgi(@)eskisehirdenhaber.net
Tüm hakları Eskişehirden Haber adına saklıdır: ©2019-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.
Mobil uyumlu haber yazılımı: www.eticaret.com.tr