HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 03 TEMMUZ 2025, PERŞEMBE



İSRAİL TERÖR DEVLETİDİR-1

03.07.2025 00:00
Fransız düşünür Roger  Garaudy,  İsrail Mitler ve Terör isimli eserinde Haham Cohen'den şu alıntıyı paylaşmaktadır:  " Dünya insanları, İsrail ve bir bütün olarak ele alınan diğer Milletler olarak ikiye ayrılabilir. İsrail Seçkin millettir. Bu, Temel dogmadır". Dünya milletlerine bu gözle bakan İsrail'in Orta Doğu coğrafyasına bakışı bundan bin kat daha aşırıdır. Orta Doğu coğrafyasını dinî mitolojik uydurmalarla insanla meskûn bile görmemektedir. Bu mitolojik hatırlatmadan sonra bugün mevcut olan İsrail'in jeopolitik hedefleri gerçekleştirmesinin analizini Suat PARLAR'ın Ortadoğu Vaat edilmiş Topraklar isimli önemli araştırmasından takip ettiğimizde önemli tespitler şunlardır: İsrail'in Orta Doğu'da  yayılmacı bir güç olarak sivrilmesi­nin en önemli araçlarından biri böl yönet siyasetidir. Güçlü bir istihbarat ağına dayanan Siyonist rejim, bölge­deki etnik, dini topluluklar ile hizipleri birbirine karşı kış­kırtmaktadır. Bu açıdan İsrail açısından en değerli model Lübnan'dır. Lübnan'ın bölünmesi fikri 1919'da ortaya atılmış, 1936' da planlanmış, 1954' de fiilen başlatılmış, 1982'de tam anlamıyla uygulanmıştır. Lübnan'ın beş böl­geye bölünmesi Mısır, Suriye, Irak ve Arap Yarımadası dâhil tüm Arap ülkeleri için bir örnek sayılmaktadır. Suri­ye ve Irak'ın da Lübnan'da olduğu gibi etnik ve dini bakım­lardan ayrı ayrı bölgelere ayrılması uzun vadede İsrail'in "Doğu Cephesi"indeki ilk hedefidir. Ancak bir "Şii İmparatorluğu"ndan duyulan korku neticesinde Irak'ın bölün­mesine yönelik girişimler yavaşlatılmış olup İsrail'in böl­gedeki stratejik ortağı Türkiye'nin güvenlik kuşağı proje­si devreye sokulmuştur. Kısa vadeli İsrail hedefi ise bu devletlerin askeri gücünün dağıtılmasıdır. İsrail'in bölge­deki Arap devletlerinin parçalanmasına yönelik ciddi planları vardır. Örneğin, Suriye etnik ve dini yapısına uy­gun olarak, Lübnan'da olduğu gibi çeşitli devletçiklere ayrılacaktır. Buna göre kıyıda bir Şii Alevi devleti, Halep bölgesinde Sünni devleti, Şam'da da buna düşman başka bir Sünni devleti ve Kuzey Ürdün ve Golan'da bir Dürzi devletidir. İsrail'de, bu hedeflerin gerçekleşmesi halinde parçalanmış Suriye'nin uzun vadede bölgede "barış ve güvenliğin" sağlanması açısından güvence olduğu görüşü hâkimdir. Bu görüşler, İsrail'de gerek ordu, gerek istihba­rat örgütünün üst düzey kademelerinde egemen olan dü­şünce yapısını sergilemektedir. İlk kez 1982' de Dünya Si­yonist Örgütüne bağlı Enformasyon Dairesi'nin yayın or­ganı Kivunim'de (Yönler) dile getirilen ve eski Dışişleri Bakanlığı görevlilerinden Oded Yinon'un imzasını taşı­yan açıklamalarda İsrail'in yayılmacılığı ile desteklenen böl-yönet politikalarına ışık tutmaktadır. Bu görüşler çer­çevesinde ordusunda dini azınlık bulunan her ülkede par­çalanma dinamikleri mevcuttur. Yapılan tespitlerde Suri­ye Ordusu'nun büyük bölümünün Sünni olduğu ancak başlarında Alevi subaylar bulunduğu vurgulanır. Irak or­dusunun ise Şii, subaylarının Sünni olduğu belirtilir ve uzun vadede bu orduların sadakatinin çözüleceği üzerin­de durulur. Yinon'un çözümlemelerinde iktidardaki güçlü askeri rejim dışında Suri­ye'nin, Lübnan'dan farklı olmadığı ve iktidardaki Alevi azınlık ile Sünni çoğunluk arasında bir iç savaşın kaçınıl­mazlığına gönderme yapılır. Bütün bölgede Şii Müslümanların en yoksul kesimlerinin örgütlenmesi ve İran'ın bunlara desteği ABD ve İsrail'in korkulu rüyasıdır (Parlar, 2002: 421-422). Bu amaçla, 1980-1988 yılları arası İran'daki azınlıkların da kışkırtılması gündeme gelmiştir. Irak'ın, İran'ın petrol üretimi ve rafinerilerinin bulunduğu güney bölgesi Kuzistan' a yaptığı saldırı ABD'de de memnuniyetle karşılanmıştır. İran'ın petrolce zengin olan bu bölgesinde Arap azınlığın yaşıyor olması buranın İran'dan koparılması açısından değerlendirilmiştir. İran'da birçok etnik grup bulunmak­tadır. Yaklaşık 15 milyon Farisi, 12 milyon Güney Azerbaycan Türkü, 6 mil­yon Arap, 3 milyon Kürt, Beluciler ve Türkmenler İran'ın etnik unsurlarıdır. İran'ın bu yapısı yanında Yinon bölge­sinde, bölge halklarının geleceğine yönelik planları önce­leyen rakamlar vardır. Buna göre, İran'da nüfusun yarısı­nın "Türk" olduğu, Türkiye nüfusunun çoğunluğunun ve Sünni Müslüman "çoğunluk"tan oluştuğu ayrıca 12 mil­yon Şii Alevi ile 6 milyon Sünni Kürt bulunduğu, Afga­nistan'da Şiilerin nüfusun üçte birini kapsadığı, Sünni Pa­kistan'daki 15 milyon Şii'nin bu devletin "varlığı için bü­yük bir tehdit unsuru" olduğu vurgulanmıştır. ABD ve İs­rail her iki tarafı silahlandırıp Irak-İran savaşında (1980 ve 1988 yıllarını kapsayan 8 yıllık bir savaştır. Aynı zamanda Birinci Körfez Savaşı olarak da bilinir)  çarpışmaları uzatmış ve İran'ın olası bir zaferini engellemişlerdir. ABD, Irak'ı silahlandırırken İsrail de İran' a silah satmıştır. Kısa vade­de İsrail, Irak'ın askeri gücünü tehlike olarak değerlendir­miş ve Irak'ın bölünmesinin uzun vadede en az Suri­ye'nin bölünmesi kadar önemli olduğunu tespit etmiştir. Irak'ta çoğunluğun Şii, yönetici azınlığın ise Sünni olma­sı yanında Kürtlerin konumu, rejimin katılımı kısıtlaması uzun vadeli Irak planlarının unsurları arasında sayılmıştır. İsrail daha 1982' de Irak'ın parçalanması durumunda ku­rulacak uydu devletlerin nerelere kurulacaklarını ve kim­lerin egemenliğinde olacağını kararlaştırmıştır. Buna gö­re, Osmanlılar zamanındaki Suriye gibi Irak da, etnik ve dini farklılıklara göre bölgelere ayrılacaktır. Böylece üç büyük kent Basra, Bağdat ve Musul çevresinde üç veya daha fazla devlet oluşacak, güneydeki Şii bölgeleri ku­zeydeki Sünnilerden ve Kürtlerden ayrılacaktır. İsrail, böl­gedeki yoksulluğun yarattığı etkilerden, halka yabancılaş­mış rejimlerin yaratığı istikrarsızlıktan azami yarar sağla­maya çalışmaktadır (Parlar, 2002: 422-423). Günümüzde İran'ın parçalanması için her türlü çareye başvuran ABD ve İsrail İran rejimin yapısını da aleyhine kullanmaktadır. İran yakın tarihine baktığımızda İran Şah'ı ülkesini ABD emperyalizmine terk etmişti. Fakat 1978 yılında İran şahı ayaklanmalar sonunda ülkeyi terk etmesi zorunlu kaldı. Önce Mısır ve Panama'ya sığındı sonra da öldü. Kermit Roosevelt'e(Theodore Roosevelt'in oğlu, iş adamı ve asker) (1889-1943),  "şeytanın elçisi" diyen ve Washington'u İran halkına ve insanlığa karşı suç işlemekle itham eden mollalar ABD emperyalizmine karşı ayaklandılar. Taraftarları Tahran'daki ABD elçiliğini basıp 52 Amerikalıyı 444 gün gibi uzun bir süre rehin tuttular. Birçok Amerikan şirketi 30 yıl boyunca İran'a giremedi( Perkins, 2016: 60). Kermit Roosevelt'e olan düşmanlık 1953 yılında başbakan Musaddık'ın devrilme günlerine dayanmaktadır. Musaddık İran petrollerini yaşadıkları sefaletin düzeltilmesi için kullanmak istiyordu. Muhtemel bir demokratikleşme sürecine saygı gösteriyor sünniler ile şiiler arasında anlaşmazlıkları çözümlemeye çalışıyordu. CIA ve İngiliz istihbaratı ise Musaddık'a  karşı bir darbe hazırlamış ve o günden sonra İran'ın çalkantılı dönemi başlamıştır. "Uluslararası şirketlerin ve Washington lobicilerinin ise demokrasi ile herhangi bir ilgileri olmadığı onların sadece kendi menfaatlerine düşen şirketokrasileri söz konusu olduğu ortadaydı. Şirketokrasinin elindeki en etkin siyasi silahlardan biri olan lobiciler için şunlar söylenebilir: Bunlar politikacıların şirketlerin çıkarlarını koruyan yasalar çıkarmalarını garanti ederler. Hatta bu yasalar kampanyada verilen sözlere tamamen ters düşüp kamuoyunu hiçe sayıyor olsa bile ( Perkins, 2016: 64). İbrahim Okur Hem Kundakçı Hem itfaiyeci adlı kitabının ikinci bölümünde 1953 yılında halkının neredeyse hepsinin oyunu alarak iktidara gelen Musaddık'a karşı nasıl ve neden darbe yapıldığını ve yerine petrol sözleşmelerini ABD şirketleri ile yapmayı kabul eden Rıza Pehlevi'nin tahta oturtulmasını ve sonuçlarını anlatmaktadır. Bugünde ABD ve İsrail Şah Rıza Pehlevi'nin oğlu'nu dünya kamuoyuna pazarlamakta ve İran'ın başına getirmek istemektedir. Bu araştırmada İsrail'in IŞİD-türevleri gibi terör örgütlerinin de kurucu ve destekçisi olduğu aydınlatılmaya çalışılacaktır.
İsrail, IŞİD (DAEŞ) ve Türevleri
Burada IŞİD (DAEŞ) terör örgütünün arka planının, istihbarat örgütleri ile ilişkisi okuyucuya şaşırtıcı gelebilir. IŞİD'in İsrail ve BARZANİ ile direk bağlantısını anlayabilmek için "Abdullah AĞAR"ın IŞİD ve Irak isimli araştırmasından önemli bilgileri sizlerle paylaşılcaktır. Aksi halde hiçbir zaman terör örgütlerinin arkasındaki karanlık güçleri fark edilmemektedir. Yoksa nasıl olurda,  İslâm'la terör bir araya gelir mi diye tartışılır durulur. Küresel veya karanlık odaklar "önce terör örgütleri" kurmaya karar verirler. Sonra istedikleri sonuçlara ulaşmak için; ona bir isim ve görev vereceklerdir. Üstelik bir taşla bin bir kuş vuracaklardır. İşte DAEŞ böyle bir terör örgütüdür. İslam ümmetine zarar vermiş, Ortadoğu coğrafyasını kan gölüne döndürmüş, Müslümanlara karşı dünyada ön yargı oluşturmuştur. IŞİD sürekli hunharca müslüman öldürmüş ve müslüman olduğunu iddia etmiştir. "IŞİD'İ KİM KURDU" sorusu ile Abdullah Ağar buna cevap aramakta ve önemli ipuçlarına ulaşmaktadır:
IŞİD ve türevleri üzerinden bölgedeki kırılgan ittifaklarla nikâhlar tazelendi. Bu ittifaklara kimlerin dâhil edileceği ve kimlere karşı tavır alınacağı tespit edilmiş oldu. IŞİD ve türevleri sayesinde, Arap Baharı'nın asıl kaybedenleri yeni egemenlere dönüştü. Savaşların, işgal ve istilaların, hava saldırılarının, asimetrik mudahalelerin bahanesi olarak "toprak kazanımlı" IŞİD, "toprak kazanımsız" El-Kaide'nin yerini aldı. IŞİD'ın kaptığı ve IŞİD sayesinde kapılan (!) topraklara, artık yeni bir dizayn gerekiyordu! Barzani başta olmak üzere, inisiyatif üretme sevdasında olan yerel aktörlere iyi bir ayar verildi. Barzani'ye "devletin öyle kurulamayacağı, böyle kurulacağı" gösterildi. Bağımsız Kürt devletinin kurulmasının altyapısı oluşmuyordu, artık oluştu. Başta Kerkük olmak üzere, pek çok stratejik bölge; tapu dairesi, nüfus dairesi ve siyasî oyunlarla Kürtlerin üstünlüğüne geçti. Tartışmalı bölgelerin büyük bir çoğunluğu "tartışmasız bölgeler"e dönüştü. IKBY (Irak Kürdistan Bölgesel Yönetim) bölgesine gönderilen taktik zırhlı araçlar, silahlar ve sistemler, normal koşullarda verilemezdi. Peşmergeye başta ABD ve Batı Avrupa olmak üzere, dünyanın pek çok yerinden silah yağdı ve yağacak. Bu kadarıyla bile, IKBY hiç de fena olmayan bir yığınak ve caydırıcılık üretmeye başladı. Peşmergenin elinde artık, Türkiye'nin ve merkezi Irak hükümetin elinde bile olmayan silahlar, zırhlı araçlar, hatta Chinook  tipi yüksek yük ve personel taşıma kabiliyetli helikopterler var. Kerkük'ün neredeyse tamamının ve Ninova'nın (Musul) önemli bir kısmının iki Kürt oyuncu arasında pay edilmesi öngörülüyor. KDP (Kürdistan Demokrat Partisi ) Kerkük'e hevesli, KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği) de Musul'a... Irak ve Suriye ortak paydasında Kerkük-Musul-Kuzey Suriye ekseninden Kürtlerin, petrolün, doğal gazın ve madenlerin Akdeniz'e çıkışıyla, hatta Hayfa ile temasın sağlanmasıyla ilgili çok önemli bir adım atıldı. Türkmen nüfusun homojen olduğu ve Büyük Kürdistan'ın böğrüne saplanmış hançer konumundaki Telafer kaosa sürüklendi, büyük bir demografik akış oldu. Telafer'de kalan ve IŞİD'e biat etmek zorunda kalan Sünni Türkmenler için çok zor günler yaşandı. Kürtlerden ısrarla uzak duran Türkmenler, Kürtlere yakınlaşmaya başladı. Türkmenler artık ya IŞİD'in, ya Kürtlerin, ya da İran'ın (Şii orijinli siyasi ve askeri güçlerin) tarafına geçmek gibi, 40 satır mı, 40 katır mı, gibi bir çaresizliğin içine sürüklendi... Irak'taki Sünni inisiyatif güç ve haklılık yerle bir oldu. IŞİD bölgesel savaş kışkırtıcılarının her türlü vahşet için bir gerekçe oldu (Ağar, 2015: 419-421.). Ağır aksak yürüyen dönüşümler, savaş sayesinde büyük bir ivme kazandı. Göçler, baskı, ayrıştırma, yönetme ve yönlendirme, yeni yeni asimilasyon metotları başladı. Yeni yeni düşmanlıklar, ayrılıklar, kırılma ve yarılmalar da öyle... Uluslararası hukuk ve ülkelerin kendi iç hukukları bir köşeye çekilirken, intikam saldırıları Irak'ın ve Ortadoğu'nun yeni gerçeği oldu. Güdümlü ya da güdümsüz rejimler, bölgede kullanılan aparat güçler ve taşeronlar, geniş kapsamlı baskı ve cinayetlerini açıklamak için terör tehdidini kullandı. Amerikan Merkez Bankası'nda (FED) biriken Irak'ın parasını artık daha uslu kişiler harcamaktadır (Ağar, 2015: 421). İran'la her zaman sorunlar yaşayan İsrail, IŞİD ve türevleri vasıtasıyla Ortadoğu ve diğer İslam dünyası haritasını yeniden şekillendirmeye devam etmektedir.
 İsrail'in Artık Büyük Bir Güvenlik Sorunu Yok
 İsrail, dünyada peydah oluveren (!) IŞİD korkusunu Gazze Şeridi'ne saldırmak, daha fazla Filistin toprağını ele geçirmek ve "yaşama hakkı" başta olmak üzere Filistinlilerin temel haklarını yok saymak için kullandı. ABD başta Batı dünyası, Rusya ile girdikleri nüfuz mücadelesinde, petrol fiyatları üzerinden Rusya'yı alt ettiler. Rusya'nın şu ana kadarki zararı yaklaşık 300 milyar dolar. ABD'nin ve Batı Avrupa'nın depolarındaki miadı dolmuş ya da dolmak üzere olan silah ve mühimmat stokları erimeye başladı. Yeni silah sistemlerinin, gerçek muharebe ortamlarında denenme imkânları üredi. ABD silah sanayi, başta Körfez ülkeleri olmak üzere bazı ülkelerle cömert ihaleler imzaladı. Bölgenin petrolüyle ilgili daha şimdiden onlarca yıllık ihaleler, anlaşmalar yapıldı. Irak ordusunun yeniden yapılanması için harcanması öngörülen 75 milyar doların kimin cebine gireceğini anlamak için çok akıllı olmak gerekmiyor. Birbirinden uzak duran ve aralarında pek çok sorun üreten Kürtler, birbirlerine yakınlaştırıldı. KDP ve KYB terör listelerinden çıkarıldı. PKK ve PYD'ye büyük sempati ve meşruiyet kazandırıldı. PKK ve PYD'nin elinde artık zırhlı ve tırtıllı silah sistemleri bile var. Hatta son dönemde yeni nesil güdümlü tanksavar ve uçaksavar füze sistemlerine eriştiği söyleniyor. Artık bunları da kimseye karşı kullanmaz! PKK'lılar sokak çatışması ve meskûn mahallerde muharebe konularında artık hiç de fena değiller... Canım ülkem bir şey avuçladı, ama daha ne avuçladığından haberi bile yok (Ağar, 2015: 423).
DAEŞ-IŞİD'i Kimin Kurduğuna Dair Görüşler:
Görüşlere bakılırsa, IŞİD'in arkasında olmayan devlet, IŞİD'i kurmayan istihbarat servisi yok gibi! Görüşlerin bir kısmını sıralayalım: Gizli belgeleri sızdırdığı için Rusya'ya sığınan CIA ve NSA eski çalışanı Edward Snowden, "IŞİD'in ajan devlet olduğunu; arkasında ABD, İngiltere ve İsrail istihbaratlarının bulunduğunu; Ortadoğu'da denge ve tehdit unsuru olarak ABD, İngiltere ve İsrail'e hizmet etmesinin planlandığını" ileri sürüyor. Snowden'e göre: "ABD, İngiltere ve İsrail istihbaratları, dünyadaki bütün terörü "eşek arısı yuvası' adlı bir stratejiyle bir araya getirmeye çalışıyor. Bu üç ülke böylelikle dünyanın herhangi bir noktasında ajanları tarafından yönetilen bir terör örgütü sayesinde hem enerji kaynaklarına ulaşmayı, hem de bölgelerdeki siyasî boşlukları doldurmayı hedefliyor. Maksat, karışıklık çıkarmak ve İsrail'i korumak... İsrail'e karşı olan gruplar kendi içlerinde savaştırılıyor." İran'ın ilk kadın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Masume Ebtekar, "ABD ve CIA'yı, IŞİD'i ortaya çıkaran güç olmak"la suçluyor. Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir, Euronews'e Şubat 2015'te verdiği bir demeçte, "IŞİD ve Boko Haram'ın arkasında CIA ve MOSSAD'ın olduğunu... Bu tür vahşetleri bir Müslüman'ın işleyemeyeceğini..." söylüyor. Fidel Castro da benzer görüşte... "IŞİD'in arkasında İsrail ve bazı Amerikan unsurlarının olduğunu" düşünüyor. İran'ın istihbarat eski bakanı Haydar Müslihi ise yelpazeyi biraz daha genişletiyor. Ona göre: "IŞİD'i, CIA ile birlikte MOSSAD ve MI-6 kurdu." Diğer bir görüşe bakarsak; "IŞİD, ABD başta olmak üzere Batı'nın Ortadoğu'yu yeniden dizayn etmek amacıyla kurduğu bir terör örgütü... IŞİD'i yönlendirerek, manivela olarak kullanarak, bahane ederek, Ortadoğu'daki ülkeleri parçalamaya ve başta Büyük Kürdistan olmak üzere, güdümlü yeni devletler kurmaya çalışıyor. Amerikalı emekli General Wesley Clark, durumu sürmekte olan stratejik bir çatışmanın parçası olarak görüyor: "Müttefiklerimiz Hizbullah'ı yok etmek için IŞİD'i destekliyor Cihat'ın Dönüşü: IŞİD ve Yeni Sünni Ayaklanması (The jihadis Return: ISIS and the New Sunni Uprising) kitabının yazarı ve deneyimli gazeteci Patrick Cockburn, "Suudi Arabistan'ın Kuzey Irak'ı kontrolüne alması için IŞİD'e yardım ettiğini" iddia ediyor. Cockburn iddiasına, İngiliz istihbarat kaynaklarını referans gösteriyor ve Suudi planının on yıl öncesine dayandığını söylüyor (Ağar, 2015: 424).
Maliki de benzer görüşte... Irak Başbakanı iken verdiği bir demeçte, "Suudilerin IŞİD'i desteklediğini ve soykırım işlediklerini..." söylüyordu. Obama ise IŞİD'in yükselişiyle ilgili, "Diktatörlük, mezhepçilik, Arap ve Müslümanların yabancılaştırılması ve marjinalleştirilmesi..." fikrini üretiyor. İsrailli Bir Haham; "IŞİD'in, İsrail'in Muhaliflerini Yok Etmesi İçin Gönderilen İlahi Bir Hediye..." olduğunu vurguluyor.
İsrail'in IŞİD ve türevlerini kurduğuna dair "Sırrı Şahsi - Şahsa Özel Çok Gizli" ibaresi taşıyan bir belgenin, aslında insanların gözleri önünde durduğu görülmektedir. Bu belge, taş madendeki koca taşlar arasına sıkışmış küçük bir taş gibi, gözlerden uzak bir forumda (Belgenin orijinal linki için: http://beforeitsnews.com/war-and-conflict/2013/05/ leaked-document-terrorist-organization-linked-to-al-qaeda-2446798.html) internette yayınlanmıştır. Belge Arapça, forum İngilizceydi. Bu belge Saddam dönemine ait... IŞİD-DAEŞ adında bir örgütün esamesi bile ortada yokken Saddam dönemi istihbarat örgütü, IŞİD'in kimler tarafından kurulmasına karar verildiğini yakalamış, bunu da başkanlık makamına raporlandırmıştır (Ağar,2015:  430).
Belgeyi daha iyi anlamak için IŞlD'in geçtigi süreçleri ve isim değişikliklerini hatırlatmakta fayda var. İlk kurulduğu ve eylem yapmaya başladığı 2001-2003 yıllarında ismi Cemaat el-Tevhid vel-Cihad... Ekim 2004'te Mezopotamya El-Kaidesi ya da Irak El-Kaidesi... Ocak 2006'da birkaç küçük grupla birleşerek Mücahidin Şûra Konseyi... Ekim 2006'da Irak İslam Devleti... Nisan 2013'te Irak ve Şam İslam Devleti... 2012'nin ortalarından itibaren özellikle bağlıları ve sempatizanları arasında El-Devle... Suriye'de ve Irak'taki toprak kazanımlarıyla birlikte bağlıları ve sempatizanları arasındaki son adı ise İslamî Devlet... Belge 2001 yılına ait... Unutmadan...Bu belgenin sahte olma olasılığı var mı? Elbette vardır. Asimetrik savaşın tam gaz gittiği Irak gibi bir ülkede, bu tür belgelerin ortaya çıkması gayet normal... Ancak, böyle bir belgenin "çakma" olarak hazırlanabilmesi için Saddam dönemi resmi ve askeri yazışma kuralları ile tarz ve karakterin iyi bilinmesi gerekiyor. Bu dönemde görev almış, askeri ve resmi yazışmaları bilen kişilerle belge üzerinde yapılan tartışma ve incelemeler sonucunda ortaya çıkan ortak kanaat, "belgenin gerçek olduğu" doğrultusundadır.Belgenin işgal sonrası ortalığa dökülen Saddam döneminin gizli arşivlerinden çıktığı tahmin ediliyor (Ağar, 2015: 431).

Belge: Siyonist Yahudi "Bernard-Henry Levy" ile "Mesud Barzani"nin mutabakatı ile Dinî görünümlü Terör örgütünün kurulduğunu belgeleyen Irak Cumhuriyeti Başkanlık Sekreterliği Sayı: K/7582 Tarih 18/9/2001'li İstihbarat Raporu (Ağar, 2015: 432.)
Bismillahirrahmanirrahim "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla"
Irak Cumhuriyeti
Başkanlık Sekreterliği
Sayı: K/7582
Tarih Hicri: 1/4/1422
Miladi: 18/9/2001
Amblem "Irak Kartalı"
Gizlilik Derecesi "Sırrı Şahsi"
"Şahsa Özel Çok Gizli"
("Sırrı Şahsi" gizlilik derecesi, Saddam döneminde "Sırrı lil Gaye" ile en yüksek iki gizlilik derecesinden biri...)
Selam...
İstihbarat servisimizin unsurları, (bulunduğu toprakları) gaspçı Siyonist rejimin başbakan adayı Yahudi "Bernard-Henry Levy" ile "Mesud Barzani'nin aralarında yaptıkları bir görüşmeyi izleme ve takip etme başarısı göstermiştir. Bu görüşmede adı "El Tevhid vel Cihad" olacak, El-Kaide'ye bağlı bir örgütün Irak'ta kurulmasına ve bu örgütün Irak içinde terör eylemleri yapmasına dair karar alınmıştır.(Devam Edecek)

 
Prof.Dr. Hilmi ÖZDEN / diğer yazıları
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--





logo

   E-posta: bilgi(@)eskisehirdenhaber.net
Tüm hakları Eskişehirden Haber adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.
Mobil uyumlu haber yazılımı: www.eticaret.com.tr