HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 02 ARALIK 2024, PAZARTESİ

TURAN COĞRAFYASI BOSNA HATIRALARI-2

18.07.2024 00:00
(Dünden Devam) 
İbret-i alem için ne gerek görmek kıyameti
Anlardı Arif olanlar helâk-ı kavmiyetleri
Bosna'nın içinde sular akıyor
Etrafa binlerce mezar bakıyor
Havaalanından Saraybosna şehir merkezine giderken yüzlerce binanın aradan yirmi yıla yakın zaman geçmesine rağmen savaşın kirlerini taşıması insana hüzün veriyor. Şehrin her tarafına serpilmiş beyaz mezar taşlarından meydana gelmiş mezarlıklar ise soykırımın ayrı tanıkları olarak mahzun ve çekilmiş ızdırapları seslendiriyor. Gerçeklerden bîhaber olanlar derler ki: cami, havra, kilise bir arada kardeş kardeş yaşar. Doğru devlet güçlü ise yaşar, güçsüz ise din savaşlarının önüne kolay kolay geçilemez. Bunun en yakın şahidini Bosna'da görebilirsiniz. İslâm'ın aydınlık evladı, Aliya İzzetbgoviç (1925-2002) diyordu ki: "Allah bizi zor bir imtihandan geçiriyor. İnsanlarımız boğazlanıyor, kadınlarımız ve çocuklarımız öldürülüyor, camilerimiz yıkılıyor ve biz ne onların kadınlarını ve çocuklarınız öldürmek ne de kiliselerini yıkmak istiyoruz.
Bunu yapmak istemiyoruz, çünkü, bazı istisnalar olsa da, bu bizim tarzımız değil. Bazı askerlerimiz burada ve bunu onlara söyleme fırsatı buluyorum. Bu herkese ulaştırmamız gereken bir mesaj. Kazanacağız; çünkü öteki dine, öteki ulusa ve öteki siyasi duruşa saygılıyız.Çünkü, aklı başında ve dürüst insanlarız. Aslında, herhangi bir kutsal nesneyi tahrip etmemiz, bizlere, sarih bir biçimde yasaklanmıştır. Sırbistan'a dört asır boyunca Türkler hükmetmiş olmasına rağmen, bu yasaklama sayesinde, Deçani, Graçanica ve Sopoçani manastırları yerlerinde duruyorlar. Türkler buraları tahrip etmediler. çünkü inandığımız kitap, bu türden bir tahribatı reddediyor. insanlarımız bu kurala sadık kaldılarBu bizim zaferimizin anahtarıdır. Allah'ın yardımıyla kazanacağız, çünkü muayyen yasalara uyacağız.  Bazen askerlerimizle bazı problemler yaşıyorum. Şöyle diyorlar: neden intikam için bir şeyler yapmıyoruz? onlara: "yasalara saygılı olun ve işleri kendi mecralarına bırakın" diyorum. çalışması ve savaşması gerektiğine, ancak olaylara hükmedemeyeceğine inanan bir topluluğa mensup değil miyiz?
İnsanlar tarihe hükmedemezler. tarihe Allah hükmeder ve O ne derse O olur..." (1)

Aliya'nın bu sözleri kulaklarımızda çınlarken, havaalanından şehir merkezine doğru yol alıyoruz.  Sağolsun Bosna Üniversitesinden Ajda hanım bizi havaalanından kalacağımız Hecco otele kadar bırakma nezaketini gösterdiler. Hecco, Başçarşıya yürüme mesafesinde idi. Bu konuk evinin şehir merkezinin daha büyük bir ana şubesi de var.
Bizim kaldığımız ise üç katlı, küçük şirin bir mekandı. Üstelik Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç'in kabrinin olduğu şehitliğe beş dakikalık mesafede idi. Mustafa Beyle Aliya İzzetbegoviç'in kabrini ve caddenin karşısındaki Osmanlı mezarlığını ziyaret ettiğimizde ecdat'a ve Şanlı şehitlere ve Bilge Kırala karşı bir mahcubiyetlik hissettik.  Savaş döneminde Türkiyemizden ve muhtelif İslâm beldelerinden Boşnaklarla omuz omuza sırplara ve hırvatlara karşı savaşan yiğitleri hatırladık. Aliya'nın sade anıt mezarında bekleyen eli kalbi hizasındaki askeri gördüğümüzde bize şunu düşündürüyordu; savaşçı ve gönül eri aynı insanda cem olabilir. Gönlümüz size daima dostluk elini uzatır. Beyaz güllerle bezenmiş cennet bahçesini andıran bembeyaz mezar taşları arasında, şehitlerimize ve Bilge Kralın ruhuna Fatihalar okuduk. Aliya İzzetbegoviç'i henüz Bosna savaşından önce "Doğu ve Batı Arasında İslâm" isimli eseriyle tanımıştım. Size bu kitap, felsefi derinliği olan  bir mütefekkiri sayfa sayfa gösteriyordu: "Kadere teslimiyet, kaçınılmaz olan büyük insanî ızdıraba dokunaklı bir cevaptır. O hayatı olduğu gibi idrak etmek ve her şeye sabır ve tahammül etmeğe bilinçli bir şekilde karar vermek demektir.
Bu noktada İslâm, Avrupa felsefesinin sığ iyimserliğinden ve dünyayı mümkün olan bütün dünyalardan en iyisi olarak gösteren safdilane hikayesinden esaslı bir şekilde farklıdır.
Teslimiyet kötümserliğin ötesinden gelen bir nurdur. (2) "Bizim kadere fiilen teslim olmamız mevzubahis değildir. Çünkü kaderle olan münasebetlerimizin ancak ahlakî bir manası vardır. Teslimiyet insanın bir bütün olarak dünyaya ve kendi faaliyetine karşı iç tutumudur. Allah'ın iradesine teslimiyet, insanların iradelerine karşı bağımsızlık demektir. Allah'a itaat insana itaati meneder. Bu insan ile Allah arasında ve dolayısıyla insan ile insan arasında yeni bir münasebet teşkil etmektedir. Onun için kaderi kabul etmek kendini en büyük ölçüde hür hissetmektir. Bu öyle bir hürriyettir ki, kaderi yerine getirmekle, onunla ahenk içinde olmakla kazanılır. Mücadelemizi insanî ve makul kılan, ona telkin ve huzur damgasını vuran, herşeyin akibetinin elimizde olmadığı kanaatidir.
Bize ait olan, gayret etmek, uğraşmaktır; netice ise Allah'ın elindedir. Binaenaleyh, bu dünyadaki hayatımızı hakikî manada anlamak, herşeyi ihata etmek ve herşeye hakim olmak hevesine sahip olmadan çabalamak ve doğduğumuz yer ve zamanı yani kaderimiz ve Allah'ın iradesi olan yer ve zamanı kabul etmeğe hazır olmak demektir...(Devam Edecek)
Prof.Dr. Hilmi ÖZDEN / diğer yazıları
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--











logo

   E-posta: bilgi(@)eskisehirdenhaber.net
Tüm hakları Eskişehirden Haber adına saklıdır: ©2019-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.
Mobil uyumlu haber yazılımı: www.eticaret.com.tr