HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 03 EKİM 2025, CUMA



Oblomov’un Rüyası ve Bizim Gerçeklerimiz: Eylemsizlikten Evrensel İnsanlık Hâline

01.10.2025 00:00
İvan Aleksandroviç Gonçarov (1812-1891), Rus edebiyatında "realizmin" en önemli
temsilcilerinden biridir. Onun kaleminde birey, toplumsal koşulların ve tarihsel akıntıların
gölgesinde şekillenir. Oblomov, ilk kez 1859'da yayımlandığında dönemin Rusya'sını sarsan
bir edebî olay hâline gelmiştir. Çünkü Gonçarov, o tarihte serflik tartışmalarının en hararetli
zamanında, aristokrasinin tembelliğini ve toplumun ilerlemeye ayak uyduramayan kesimlerini
eleştirecek kadar cesur bir eser ortaya koymuştur. Dolayısıyla romanın yayımlanış tarihi,
Rusya'nın hem siyasal hem de toplumsal bir kırılma anına denk düşer.
Eserin edebî bağlamı da bu tarihsel ortamla yakından ilişkilidir. 19. yüzyılın ikinci yarısında
Rus realizmi, Puşkin'in romantik mirasından çıkarak toplumsal tipleri sahneye sürmeye
başlamıştı. Turgenyev, Tolstoy ve Dostoyevski farklı yönlerden toplumsal gerilimleri işlerken,
Gonçarov aristokrat sınıfın "hareketsizliğini" temsil eden bir kahraman yarattı. Oblomov,
kişisel özellikleriyle bütün bir sınıfın hastalıklarını bünyesinde taşıyan bir tiptir. Onun evinin
kanepesine gömülmüş bedeni, aslında üretmeden yaşayan, sorumluluk almaktan kaçan
aristokrasinin bedenselleşmiş hâlidir. Oblomov'un tembelliği, sadece 19. yüzyıl aristokratına
özgü bir alışkanlık değildir. İnsanlığın her çağında, bireyin potansiyelini harekete geçirmesini
engelleyen bu edilgenlik, yeniden ve yeniden ortaya çıkar. Günümüz insanı da Oblomov gibi
konfor alanının sahte güveninde oyalanırken hayallerini erteler, sorumluluklarını başkalarına
devreder, zamanın akışını hareket etmediği için tüketir. İşte bu yüzden Gonçarov'un 1859'da
yazdığı eser, bugün hâlâ günceldir ve aslında çağının ötesindeki insanları da anlatmaktadır.
Oblomov'un eylemsizliğini, yani "Oblomovluk" denilen hâlin kökenini anlamak için onun
çocukluğuna bakmak gerekir. Oblomov'un büyüdüğü yer olan Oblomovka, dışarıdan
bakıldığında sakin ve huzurlu bir köydür; ama aslında bireyi sorumluluktan uzaklaştıran,
hayatı yalnızca tüketilecek bir konfor alanına indirgeyen bir düzeni temsil eder. Küçük
İlya'nın dünyası, hizmetkârların sürekli şefkati ve bakımına dayalıdır. Yatağını onlar toplar,
giysilerini onlar giydirir, yemeklerini onlar getirir, hatta oyunlarını bile başkaları organize
eder. Çocuğa düşen tek görev hiçbir zahmete katlanmadan büyümektir. Bu tür bir eğitim tarzı,
bireyin daha ilk yaşlarda emek ve sorumluluk kavramlarını içselleştirmesini engeller.
Gonçarov, Oblomov'un hayat boyu sürecek olan pasifliğini işte bu çocukluk tecrübesine
bağlar. Aristokrat ailelerin çocukları için çalışma bir "ayıp", zahmet yüklenmekse "aşağı
tabakaya özgü" bir iş olarak görülür. Oblomov da bu zihniyetin içinde yetiştiği için hayatın
ilerleyen dönemlerinde kendi işini yapmaya niyetlenmez, daima bir başkasının onun yerine
harekete geçmesini bekler. Çocukluğunun bu edilgenliği, yetişkinliğinde "hayali tercih etme"
ve "yarını bekleme" alışkanlığına dönüşür.
Romanın en çarpıcı bölümlerinden biri olan "Oblomov'un Rüyası", bu çocukluğun ruhsal
izlerini edebî bir tablo hâline getirir. Oblomov Petersburg'daki dairesinde kanepesine
gömülmüş uyurken gördüğü bu uzun düş, aslında onun iç dünyasının ve hayat felsefesinin
özetidir. Rüyasında Oblomovka'nın ağır, pastoral ritmi canlanır; her şey yavaştır, zaman sanki
durmuştur. Sabahları uzun uykularla başlar, günler birbirinin aynı biçimde geçer. Köylüler iş
görse de toprak sahibinin ailesi zahmete katlanmaz; yaşam bir sonsuz rahatlık döngüsü
içindedir. Bu düş Oblomov'un zihninde yaşanan bir çocukluk hatırası olarak özlenen bir ideal

düzeni temsil eder. Oblomov, Petersburg'un hızını ve sorumluluklarını bu düşsel köyün ağır
ritmine kıyasla daima fazla yorucu bulur. Romanın sembolik dünyasında bazı nesneler,
Oblomov'un bu tembelliğini kristalleştirir. En başta kanepesi, onun hayatının merkezidir.
Kanepe, sadece bir mobilya olmaktan çıkar, zamanın durduğu bir mekân hâline gelir;
Oblomov için evrenin merkezi burasıdır. Günlerini kanepesinde çoğunlukla yatarak geçirir,
hayaller kurar ama asla eyleme geçmez. Sabahlığı, aristokrat konforun ve edilgenliğin adeta
üniformasıdır. Onu toplumsal hayattan koparır, Oblomov'u kendi iç dünyasına hapseder. Ve
elbette hayaller… Hayaller eylemsizliği meşrulaştıran bir sığınaktır. Onun dünyasında hayal
kurmak, çalışmanın ve sorumluluk almanın yerini tutar.
Bütün bunlar Oblomov'un tembelliğinin yalnızca bedensel bir miskinlik olmadığını gösterir.
O, aslında ruhsal bir hastalık taşır; bu hastalığın ismi irade kaybıdır. Gonçarov'un ifadesiyle,
bu bir tür varoluşsal felçtir. İnsan potansiyelini bilir, içten içe daha fazlasını yapabileceğini
hisseder ama bunu gerçekleştirecek enerjiyi ve kararlılığı bulamaz. Oblomov iyi kalpli, naif
ve duyarlı bir insandır; fakat bu olumlu özelliklerin hiçbiri harekete dönüşmediği için boşa
gider. Onun trajedisi kendi içindeki potansiyeli kullanamamanın acısından doğar.
"Oblomov'un Rüyası" bölümünde çizilen pastoral tablo işte bu nedenle Oblomov'un
felaketinin kaynağıdır. Çünkü geçmişin konforuna duyulan özlem, bugünün sorumluluklarını
üstlenmeyi engeller. Oblomov'un bütün hayatı, bu rüyanın gölgesinde erir; konforun tatlı
uyuşukluğu uğruna aşkını, servetini ve geleceğini yitirir. Böylece tembellik, bireysel bir kusur
olmaktan çıkıp bir kader, bir yaşam biçimi hâline gelir.
Oblomov'un en büyük trajedisi yalnızca köyünden ve malvarlığından uzak kalması değildir;
o, hayatının en kıymetli imkânlarını, özellikle de aşkı ve insanî ilişkileri kendi elleriyle
ertelemiş ve sonunda kaybetmiştir. Bu kaybın merkezinde, şüphesiz, Olga İlyinskaya ile
yaşadığı yarım kalmış hikâye vardır.
Olga'yla İlişkisi: Sevgi ve Erteleme
Olga, gençliği, zekâsı ve idealizmiyle Oblomov'un hayatına yeni bir soluk getirir. Onun
içindeki uyuyan ruhu bir süreliğine uyandırır; Oblomov, Olga sayesinde kendini yeniden inşa
edebileceğine, daha iyi bir insan olabileceğine inanır. İlk günlerdeki sahneler, sanki
Oblomov'un tembelliğini kırabileceği bir ihtimalin var olduğunu gösterir. Ancak kısa sürede
bu umut, ertelenmiş sözler ve kaçırılmış fırsatlar arasında yavaşça sönmeye başlar. Oblomov,
sevgisini dile getirse de bunu bir karara dönüştürecek cesareti bulamaz. Olga, aşkı yalnızca
duygusal bir bağ olarak görmez; onun gözünde aşk, geleceğe uzanan bir yaşam projesidir.
Birlikte kurulacak ev, paylaşılacak hayat, üstlenilecek sorumluluklardır. Olga için sevgi,
eylemle sınanır. Oysa Oblomov için aşk, kanepede hayal kurarken içini ısıtan bir duygudur;
sıcak ama hareketsizdir. Böylece aralarındaki en büyük fark ortaya çıkar; Olga somut bir
gelecek ister, Oblomov ise hayalin huzurlu sıcaklığıyla yetinir.
Oblomov'un bütün hayatını felce uğratan -yarın- yanılsaması, Olga'yla ilişkisinde de kendini
gösterir. Her karar, her açıklama, her adım ertelenir. "Bugün söylemeyeyim, daha uygun bir
zaman gelir." "Şimdi değil, yazın daha doğru olur." Bu tür bahaneler, aslında Oblomov'un
içsel korkusunu gizleyen kılıflardır. Çünkü karar vermek, hayali gerçeğe dönüştürmek
demektir; gerçeğin ağırlığı ise hayalin güvenli sıcaklığından daha zordur. Oblomov bu yüzden

sürekli "yarına" sığınır. Bu yanılsama, aşkın doğasına aykırıdır. Çünkü aşk, ertelenmeye
dayanmaz; o, bugünün kararı ve şimdinin eylemiyle yaşar. Oblomov'un her gecikmesi,
Olga'nın sabrını biraz daha tüketir. Kadın sevgi, güven, irade ve eylem de görmek ister.
Oblomov, Olga'yı sever. Bunda hiç şüphe yoktur. Fakat onun sevgisi, harekete geçmeyen,
kelimelere ve kararlara dönüşmeyen bir sevgidir. Bu yüzden sevgi, kendi ağırlığını taşıyamaz
hâle gelir. Olga, Oblomov'un yanında bekler, umut eder, onu değiştirmeye çalışır; fakat
sonunda gerçeklerle yüzleşir: Oblomov'un hayali, onun hayatını inşa etmeye yetmeyecektir.
Oblomov Olga'yla birlikte kendi potansiyelini, kendi geleceğini, hatta belki de başka bir
hayat ihtimalini kaybeder. Aşk, insanı dönüştürebilecek en büyük güçlerden biridir; Oblomov
bu gücü harekete geçiremez. Bu hikâyeyi yalnızca 19. yüzyılın bir aristokratı olarak okumak,
eseri eksik anlamak olur. Çünkü bugün de milyonlarca insan, Oblomov gibi kendi hayatlarını
erteleyerek yaşar. Söylenecek sözler ertelenir: "Bir gün söylerim." Kurulacak hayaller
ertelenir: "Uygun zaman gelince başlarım." Atılacak adımlar ertelenir: "Şimdi değil, yarın."
Bu yüzden modern insan da çoğu kez kendi Oblomovluğunun kurbanıdır. Aşklar yaşanmadan
söner, dostluklar kurulmadan tükenir, hayaller gerçekleşmeden unutulur. Oblomov'un Olga'yı
kaybedişi, aslında insanlığın en yaygın kaybedişlerinden biridir: eylemsizlik yüzünden
kaçırılan hayatlar.
Malvarlığı ve Entrikalar
Oblomov'un yaşamını felç eden tembellik yalnızca aşkını kaybettirmez aynı zamanda onun
malını, mülkünü, onurunu da yavaş yavaş tüketir. Çünkü harekete geçmeyen, kendi işini
denetlemeyen, hesap tutmayan bir insan, çevresinde biriken fırsatçılara kolayca yem olur.
Oblomov'un 300 hanelik köyü aslında ona düzenli bir gelir sağlayabilecek güçlü bir
kaynaktır. Fakat o köyüne hiç gitmez, oradaki işleyişi kontrol etmez, köylülerin durumunu
bilmez. Gelir-gider hesapları başkalarının elinde kalır. Bu ilgisizlik, onu "aracı" rolüne
soyunanların insafına bırakır. Bu noktada romanın karanlık figürlerinden biri öne çıkar: İvan
Matveyeviç Tarantyev. Görünüşte Oblomov'un dostudur, sık sık evine gelir, ona dert ortağı
gibi yaklaşır. Ama gerçekte çıkarcı, asalak ve parazit bir kişiliktir. Oblomov'un saflığını ve
eylemsizliğini kendi lehine çevirir. "Sen yorulma, ben hallederim" diyerek onun işlerine
karışır. Köy gelirlerini, hukuki meseleleri, borç işlerini sözde çözmek için devreye girer. Ama
her girişiminde aslında kendi çıkarını gözetir; Oblomov'un gelirlerini düşük gösterir, kalanını
kendisine veya ortaklarına geçirir. Oblomov'un en büyük hatası, bu "yardım" maskeli
sömürüyü fark edemeyecek kadar denetimsiz olmasıdır. Entrikaların ikinci ayağı,
Oblomov'un ev sahibi çevresinde kurulur. Oblomov'un kaldığı Petersburg'daki evi, Agafya
Pşenitsina'ya aittir. Agafya iyi kalpli, saf, fedakâr bir kadındır ve Oblomov'a içtenlikle
bağlanır. Fakat Agafya'nın ailesi, özellikle ağabeyi, bu duygusal bağı ekonomik bir avantaja
çevirmekten çekinmez. Ev sahibinin ağabeyi, Tarantyev'le iş birliği yapar. Birlikte
Oblomov'un zayıflıklarını kullanır, kira, masraf ve borç hesaplarını karıştırarak ondan haksız
kazanç sağlarlar.
Oblomov'un trajedisi burada daha da derinleşir. Çünkü Olga gibi bir aşkı, cesaretsizliği
yüzünden kaybetmiştir; Agafya'nın yanında ise duygusal rahatlık bulur ama ekonomik açıdan
sömürülür. Yani aşkında da, malvarlığında da aynı kaderi yaşar: kendi eylemsizliği yüzünden
başkalarının oyununa gelmek. Gonçarov'un amacı, Oblomov'u tek başına saf bir kurban gibi

göstermek değildir. Burada verilen toplumsal mesaj açıktır: bir sınıf kendi sorumluluklarını
üstlenmez, çalışmaz, kendi işinin başına geçmezse, mutlaka asalaklar, dolandırıcılar ve
fırsatçılar devreye girer. Oblomov'un köyünü denetlememesi, hesaplarını takip etmemesi,
aslında aristokrasinin genel zaafını yansıtır. Tarantyev gibi sahte dostlar ve ev sahibinin
çıkarcı akrabaları, işte bu zaafı fırsata çevirmişlerdir. Oblomov, ekonomik olarak da tükenen,
iradesizliği nedeniyle kendini başkalarının insafına bırakmış bir adamdır.
Romanın en çarpıcı boyutlarından biri, Oblomov ile çocukluk arkadaşı Andrey Ştoltz
arasındaki karşıtlıktır. Gonçarov, bu iki karakteri yan yana getirerek bireysel farklılıkları, iki
farklı dünya görüşünü ve toplumsal tipolojiyi sahneye koyar.
Ştoltz: Hareketin ve Modernleşmenin Sembolü
Ştoltz dinamizmin, çalışkanlığın ve disiplinin sembolüdür. Alman babadan aldığı düzen ve
sorumluluk anlayışını, Rus anneden aldığı duygusal sıcaklıkla birleştirir. Hayatın yüklerini
taşımaktan kaçmaz, sorunlara çözüm arar, girişimci ruhu ve eylem gücüyle öne çıkar.
Gonçarov'un gözünde Ştoltz, Rusya'nın modernleşme sürecinin temsilcisidir. Rus
aristokrasisinin hareketsizliği, ancak Ştoltz gibi aktif kişiliklerle aşılabilecektir. Olga'nın
Oblomov'la yaşadığı ilişki, onun ruhunun derinliklerine hitap eder. Oblomov'un hayalci yanı,
inceliği ve duyarlılığı Olga'yı etkiler. Fakat zamanla Olga, bu ilişkinin bir gelecek vaat
etmediğini anlar. Çünkü Oblomov sevse de harekete geçmez; aşkını bir yaşam projesine
dönüştüremez. Olga'nın gözünde aşk duygusal bir bağ olduğu kadar geleceği kurma
cesaretidir. Bu noktada Ştoltz devreye girer. Onun disiplinli, güvenilir, kararlı kişiliği, Olga'ya
sevgi, güven ve hayat ortaklığı vaat eder. Gonçarov, bu karşıtlığı kadın-erkek ilişkileri
bağlamında da önemli bir soruyla bütünler: Kadınlar erkeklerden ne bekler? Olga'nın
tercihinden anladığımız şudur: kadınlar yalnızca güzel sözler duymak istemez aynı zamanda
kararlılık, güven, sorumluluk ve eylem görmek ister. Oblomov'un sevgisi, yoğun ama
hareketsizdir; Ştoltz'un sevgisi ise eyleme dönüşür.
Oblomov ve Ştoltz iki yolun sembolüdür. Birincisi, potansiyelini tüketen edilgenlik; ikincisi,
potansiyelini gerçekleştiren dinamizm. Olga'nın tercihi, bireysel bir aşk hikâyesi olmanın
ötesinde, Gonçarov'un mesajını da taşır: toplumsal ilerleme ve bireysel mutluluk,
Oblomov'un yarınına ertelenemez, Ştoltz'un bugününe yaslanır.
Romanın yayımlandığı dönemde "Oblomovluk" kelimesi, Rusçaya yeni bir kavram olarak
girer ve kısa sürede günlük dilde "atalet, erteleme, hareketsizlik" anlamında kullanılmaya
başlanır. Bu kavram, tek bir bireyin portresinden çok daha fazlasını ifade eder: bir zihniyetin,
bir yaşam tarzının, hatta bir çağın ruhunu. 19. yüzyılda Oblomovluk aristokrat sınıfa özgü bir
tutum gibi görünür. Çünkü köylülerin emeğine dayanan bir toplumda, toprak sahibi için
çalışmamak, işlerini başkalarına bırakmak neredeyse doğal bir alışkanlıktır. Fakat bugün
baktığımızda Oblomovluk, aristokratların olduğu kadar modern dünyanın sıradan insanlarının
da içine düştüğü bir kısır döngüye işaret eder. Günümüz insanı da tıpkı Oblomov gibi çoğu
kez kendi potansiyelini konforun sahte güvenliği içinde erteleyerek tüketir.
Oblomov'un kanepesi, modern çağda yerini telefon ekranına, bilgisayar başında oturmaya,
sosyal medyanın sonsuz akışına bırakır. İnsanlar harekete geçmek yerine zamanlarını ekrana

gömülerek harcar ve sorumluluklarını, projelerini, hatta duygularını yarına erteler.
Oblomov'un "ben şimdi kalkmayayım, biraz sonra yaparım" düşüncesi, bugünümüzde "yarın
başlarım, uygun zaman gelince hallederim" biçiminde yaşamaktadır. Bu nedenle Gonçarov'un
romanı, kendi çağını aşarak 21. yüzyılın insanına da seslenmektedir. En acı tarafı ise
Oblomovluğun iş ve sorumluluk alanında olduğu gibi aşk ve dostluk ilişkilerinde de kendini
göstermesidir.
İvan Gonçarov'un Oblomov'u, insanın kendi potansiyelini, iradesini ve hayatını nasıl boşa
harcayabileceğini anlatan evrensel bir gözlemdir. Oblomov'un kanepeye gömülmüş bedeni,
aslında harekete geçmekten kaçan bütün insanların sembolüdür. Olga'ya duyduğu sevgiyi
karar ve sorumluluğa dönüştürememesi, köyündeki işlerini denetlememesi, dostlarını
seçememesi hep aynı zaafın sonucudur: eylemsizlik. Oblomov, bir bireyin kişisel trajedisi
olmaktan çıkarak, bir sınıfın çöküşünü ve bir insanlık durumunu temsil eder. Romanın
kalıcılığı da burada yatar. Çünkü tembellik, erteleme, edilgenlik her çağın insanının ortak
sınavıdır. Modern insan da çoğu kez kendi Oblomovluğuna yenilir: ertelediği sözlerle
aşklarından olur, geciktirdiği kararlarla fırsatlarını kaybeder, konfor alanına sığınarak
hayallerini yaşayamadan tüketir. Gonçarov'un 1859'da yazdığı bu eser, işte bu yüzden
çağının ötesindedir.
Oblomov, bizlere derin bir soruyu bırakır: "Hayal ettiklerini yaşamak için ne zaman
ayağa kalkacaksın?" Bu soru, yalnızca romanın kahramanına sorulmamış, hepimize
yöneltilmiştir. Yazının güzelliği de belki burada saklıdır: Oblomov'un eylemsizliğiyle
yüzleşirken, kendi içimizdeki tembelliği de fark ederiz. Gonçarov'un en büyük
armağanı ise bizi bu farkındalıkla baş başa bırakmasıdır.
Burcu BOLAKAN / diğer yazıları
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--







logo

   E-posta: bilgi(@)eskisehirdenhaber.net
Tüm hakları Eskişehirden Haber adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.
Mobil uyumlu haber yazılımı: www.eticaret.com.tr