Yirmi dokuz yıllık meslek hayatımda öğrencileri sınav yaparken daha önceki yazılı
sorularını aynen kullandığımı hatırlamam. Bazı soruları almış olsam bile tamamını
kullanmazdım. Çünkü, zaman,i zemin ve öğrenciler daima değişiyordu…
Bunu niye anlattım? Her ay başı bu yazıları hazırlıyorum ya. Eee? Esi, mademki her ay bir
yazı yazacağım. Öyleyse yaz zamanında, kaygısız ol… Yoo, yapamıyorum. Olmuyor!... İlla
zaman gelecek; ya zamana ve gündeme göre bir konu işleyeceğim ya da gönlümden ne
geçerse onu işleyeceğim. Ne gariptir ki, tam da ayın sonunda öyle işler çıkıyor ki iki ayağım
bir pabuca giriyor. Ya da bir rahatsızlık sözkonusu oluyor. Bir taraftan da verilmiş sözüm var.
Yapım gereği hiçbir şeyi geçiştirmek istemem. Hakkını vermek için kılı kırk yararım. Ha,
amaca ulaşıyor muyum, bilmem. Onu okuyucuya sormak lazım!
Doğrusu köşe yazarlığının bu yanını çok seviyorum, ki bir girizgahla yazının üçte biri
tamamlandı bile!...
Gündemle ilgili, kurbanı işleyeyim, dedim. Gazze'deki kurbanları da dile getirmiş
olurum, diye düşündüm. Sonra, çocukların yakında gireceği sınavlardan bahsetsem mi, diye
gönlümden geçirirken ani bir ilhamla "bre gönül senin işine de akıl sır ermiyor",
dedim…Akan sular durdu haliyle, gönül deyince…
Gönül, en sevdiğim kelimelerden biri. Öyle ki, sağı, solu, önü, arkası derya…TDK onun
için; sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb kalpte oluşan duyguların kaynağı, demiş. Hangi
tanım yapılırsa yapılsın; gönül bağı, gönül elçisi, gönül borcu, gönül rahatlığı gibi otuz
civarındaki gönüllü ifadeyi ve gönlü çekmek, gönlü düşmek, gönlünde taht kurmak, gönül
yıkmak gibi altmışın üzerinde deyimi dile getirmeden açıklamış sayılmazsınız…Bir de
"gönüllü" türkülerimiz var ki! Öf!... Gönül gel seninle muhabbet edelim. Gel gidelim dosta
gönül. Gönül gurbet ele varma… Daha niceleri…
Bir de, gönülsüz yazılan yazı gönüllere girmez, diyeyim de tam olsun. Keşke, bu
yazıların başlığına Gönül Postası deseydim ya da Gönüllü Yazılar…
Gördünüz mü, hakkında bir iki kelam ettik beni benden aldı neredeyse…
Ne, gönle kayıtsız şartsız teslim olunmalı, ne de onu küstürmeli… Ne dersiniz?...
Sizin gönüllerinizde de nice kapılar açıldığını düşünerek, gönüllü bir şiirimle gönlünüzü
almaya çalışarak yazımızı tamamlayalım...
VAY DELİ GÖNÜL!
Bir bir tükeniyor ömür defterin;
Kalanı eyleme zay, deli gönül.
Sinende yaralar derin mi derin;
Demedin bir kere "vay!" deli gönül.
Nice dost bildiğin güldü de geçti,
Kimi defterinden sildi de geçti,
Bu da geçer dedin, deldi de geçti;
Aldığın nefese say deli gönül.
Şahit olmayanlar aşkın gücüne,
Müebbet verirler sevme suçuna!
Bütün gözyaşını attın içine;
Aksa taşar idi çay, deli gönül!
Can bedende mahkûm, vakit var daha.
Umut hazinendir, biçilmez paha.
Sığın benliğinden ulu dergâha;
Çaresiz bırakmaz Hayy, deli gönül.
Vefasız yılların kalsın yanına,
Affetmek yaraşır merdin şanına.
Fikret der; yaklaştın yolun sonuna,
Gaflet uykusundan ay deli gönül…
Fikret GÖRGÜN