



"İMRALI'YA GİTTİĞİNİZ ZAMAN, ÖCALAN'IN PİS ELİNİ SIKACAK MISINIZ? ABDULLAH BEY Mİ DİYECEKSİNİZ?"
"TERÖRSÜZ TÜRKİYE KONUSU VE ÖCALAN'IN SERBST BIRAKILMA TARTIŞMALARI İÇİN SANDIĞA GİDELİM"
Prof. Dr. Ümit Özdağ: Bugün Zonguldak'ta Zafer Partisi Genel Merkez heyeti olarak değişik temaslarda bulunmak ve akşam Zonguldak'ta Adalet Mülkün Temelidir Derneği, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü tarafından düzenlenen panelde Öcalan komisyonunun yapmış olduğu çalışmaların arka planını sevgili Zonguldaklılarla paylaşmak üzere bulunuyoruz. Ülkemiz ağır çok ağır bir krizden geçiyor. 2026 senesi Cumhuriyet tarihinin en zor yılı olacak bu şimdiden görülüyor.
Bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin milli üniter ve laik niteliğine yönelik saldırılar ve cumhuriyetin kuruluş esaslarını anayasanın ilk üç maddesini ortadan kaldırma girişimleri öte yandan sekizinci yılına giren ekonomik buhran ülkemizi adeta bir girdabın içerisine doğru çekiyor. Cumhurbaşkanlığı sistemine ülkemiz geçtiği günden bu yana ekonomideki buhran artarak devam ediyor. Toplumun yüzde 80'ini oluşturan asgari ücretli, dar gelirli, sabit gelirli kesimlerin milli gelirden aldıkları pay 8 seneden bu yana azalıyor. Diğer bir ifadeyle Türk milletinin yüzde 80'i fakirleşiyor. Ancak küçük bir rantiye azınlık, iktidara yakın küçük bir grup ekonomik durumunu ya iyileştiriyor ya da aynı seviyede muhafaza ediyor ama Türk toplumunun önemli büyük bir çoğunluğu fakirleşmeye, yoksullaşmaya devam ediyor. 16 milyon emekli, dul ve yetim açlıkla sınanıyor. 6 milyon asgari ücretli hayata tutunma mücadelesi veriyor.
Çiftçiler adeta afetzede gibiler. Türk çiftçisi her geçen gün yoksullaşırken onun sırtından Türk çiftçisinin sırtından Amerikalı çiftçiye kar transferi yapılabiliyor. Köylerimiz boşalıyor. Tarım Bakanlığı, Türk çiftçisi için değil bazı ithalat lobileri için yıllardan bu yana organize bir şekilde çalışıyor.
Bunun neticesinde ve yanlış ekonomik politikaların neticesinde pazar yerleri adeta öfkenin patlama yaptığı yerler olarak ön plana çıkıyor. Türkiye'nin değişik yerlerinde şehirlerinde pazarı ziyaret ettiğimiz zaman hale borcu olmayan esnaf bulamıyoruz. Pazar esnafı alım gücü ortadan kalkmış vatandaşlara üzülürken pazarda elinde ancak torbanın dibini doldurabildiği bir torbayla bir tezgahtan öbür tezgaha daha ucuz limon, elma, domates, portakal bulabilir miyim diye dolaşan insanlarımızı görüp de insanın içinin acımaması mümkün değil. Vatandaş esnafa, esnaf pazar yerinde vatandaşın ortadan kaybolan alım gücüne üzülüyor. Artık pazarda 3 kilo, 4 kilo meyve sebze alanı bulmak mümkün değil. 1 kiloyu alabilen kendisini şanslı sayıyor. İşte AK Parti'nin 2002'den bu yana devam eden ekonomik politikalarının Türk halkını getirmiş olduğu nokta budur. Günü birlik, plansız, öngörüsüz sadece gelecek seçimi kurtarmaya odaklı ama halkın refahını yeni istihdam alanları yaratmayı daha güçlü ve dünya piyasasıyla rekabet edebilir sanayi oluşturmayı aklının ucundan dahi geçirmeyen bir ekonomik anlayışla 2002'den bu yana ülkemiz yönetiliyor. Bunun neticesinde gelmiş olduğumuz nokta hazinede paranın kalmaması.
Şimdi bu yılı kurtarmak için bin yirmi beşi kurtarmak için esnafa, sanayiciye haksız cezaların ve haksız vergilerin getirildiğini görüyoruz. Maliye Bakanlığı'nın ceza kesmediği esnaf adeta kalmamış durumda. Öte yandan bu vergilerin ve cezaların altında dürüst esnaf, dürüst iş adamı inlerken malum iş adamlarına da vergi muafiyetleri getiriliyor. 2024'te 2,5 trilyon TL'ye yakın vergi muafiyeti getirilmişti. Bu rakamın 2025'te yani bu sene 3 trilyon lirayı bulacağı görülüyor. Evet, devlet belirli iş adamlarından alması gereken 3 trilyon TL vergiden vazgeçiyor ama asgari ücretle çalışan bir annenin çocuğuna mama almak için ödeme yaparken ödediği katma değerden özel tüketim vergisinden vazgeçmiyor. Böyle bir ortamda Türk sanayisinin de Türkiye'yi terk ettiğini ve çözüldüğünü görüyoruz. Sadece tekstilde 5 milyar dolarlık sanayimiz geçtiğimiz 1-2 yıl içinde Mısır'a yerleşti. Ama sadece tekstil değil, ayakkabı sanayisinin de Mısır'a göç ettiğini görüyoruz.
Balkan ülkelerine göç eden sanayicilerimiz var. Eğer bir ülkede adalet olmazsa, eğer bir ülkede ekonomik politikalar kısa, orta ve uzun vadeli ve planlı olmazsa eğer iş dünyası tapusu için güven duymazsa o ülkede ekonomik kalkınma olmaz, ekonomik istikrar olmaz. Ülkemizde de bu ekonomik istikrar yok. Sadece tekstilde 264 bin işçi işini kaybetti. Bunlar aileleriyle birlikte 1 milyon insan oluşturuyorlar.
Bu ekonomik krizden çıkmanın yolu neoliberal ekonomik politikaları terk ederek Zafer Partisi'nin sürdürülebilir kalkınma modeline geçiştir. Tekrar ediyorum. Bu ekonomik politikaları Türkiye'yi getirmiş olduğu ekonomik buhrandan çıkmak için neoliberal herhangi bir modelin geçerliliği yoktur. Tek çözüm sürdürülebilir planlı kalkınma ve karma ekonomik 21. yy uygun bir karma ekonomik modeldir. Biz de Zafer Partisi olarak bu modeli savunuyoruz. Devlet Planlama Teşkilatının kurulmadığı, eğitimin kalitesinin yükseltilmediği, Sayıştay'ın harcamaları devlet harcamalarını denetim altına almadığı, ve adaletin olmadığı bir ülkede ekonomik kalkınma ve refahtan söz etmek mümkün olmaz. Biz de Zafer Partisi olarak bize yetki verdiğimiz takdirde bunları gerçekleştirmeyi taahhüt ediyoruz.
Ancak ülkemizin yaşamakta olduğu ağır ve Cumhuriyetin varlığı için tehdit oluşturan diğer hususta PKK terör örgütü ve onun elebaşısı Abdullah Öcalan'la yapılan pazarlıklardır. Biz de terörsüz bir Türkiye istiyoruz. Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin pazarlık masasında Abdullah Öcalan'la pazarlık konusu yapılmasına karşıyız. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki Öcalan komisyonu İmralı Adası'na giderek terörist Öcalan'la konuşacakmış. Ona beşikteki bebekleri öldürme kararını verirken ne hissettin diye soracaklar mı? Sormayacaksanız niye gidiyorsunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi İstiklal Harbi veren Gazi bir Meclis'tir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 15 Temmuz FETÖ'cü darbe girişimine karşı direnen bir meclistir. Bir terör örgütünün darbesine karşı direnen bir Meclis, devlet kuran bir Meclis, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucu anlaşması olan Lozan'ı tanımayan, Cumhuriyet'in Kürtlere soykırım yaptığı şeklindeki ahlaksızca iftirayı atan bir terör örgütünün elebaşısının ayağına gidip ne diyecektir? Bunu Zafer Partisi olarak bilmek istiyoruz. Teröristbaşına gittiğiniz zaman onun pis elini sıkacak mısınız?
Ona 'Abdullah Bey' diye mi hitap edeceksiniz? İstihbaratçılara ve devletin diğer güvenlik görevlilerine söylemediği neyi söyleyecek Abdullah Öcalan size? Hiçbir şey söylemeyecek. Terörist örgütün terörist elebaşı Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin İmralı'ya gelmesini dünyaya ve kendi taraftarlarına Türkiye'yi yendiğinin göstergesi olarak kullanmak için istiyor." Dedi.
O heyetin içinde olanların hiçbirisi ailelerine, çocuklarına, torunlarına bu İmralı ziyaretini bir şeref olarak bırakamayacak. Türk halkı da bu teröristbaşının Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri tarafından ziyaret edilmesini kabullenmiyor. Türk halkı Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılmasını da kabullenmiyor. Her şeyde demokrasi diyorsunuz. Demokrasi için yeni Anayasa diyorsunuz. Hadi Türk halkına soralım. Türk halkı milli üniter laik devletten PKK ve Öcalan istedi diye vazgeçmeyi kabul edecek mi zannediyorsunuz? Sürecin arkasında halkın yüzde 60-70 desteği var diyorsunuz. Hodri meydan. Gidelim sandığa bakalım var mı halkın yüzde 60-70 desteği yoksa halk sizi Haziran 2015'te olduğu gibi sandığa ve bu sefer sandığın en dibine gömmeye mi hazırlanıyor? Zafer Partisi olarak Türkiye'yi nasıl bugün Zonguldak'ta bir panel düzenleyerek bütün bunları anlatacaksak, gelecek hafta Mersin'de düzenleyeceğimiz panelle bunları anlatacaksak, özetle bütün Türkiye'yi adım adım dolaşıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin nasıl Öcalan'la pazarlık masasına konulduğunu her yerde anlatacağız.



