"Ses, dilin işlevli en küçük birimidir. Harf ise sesin yazıdaki karşılığıdır. Bir
dildeki harflerin belirli bir sıraya dizilmiş bütününe alfabe denir." Şeklinde bir
açıklaması, tarifi var Türk Dil Kurumu'nunun.
Dil, bir Milleti Millet yapan en önemli unsurların başında gelmekte, dili olmayan
bir Milletin var olmasına ve yaşamasına imkan yoktur. Buna en uygun örnek
Gagavuz Türkleri'dir. Türkçeyi, dilini kaybetmedikleri için milliyetlerine sahip
çıkabilmekteler hala. Bir Millet dilini kaybederse, özgürlüğünü, egemenliğini,
varlığını kaybetmiş olur, başka milletlerinin boyunduruğu altına girmeye
mahkum kalır.
Türk Dil Kurumunun açıklamasına göre sıraya dizilmiş harflerden oluşan alfabe
de, yazı için olmazsa olmazıdır.
Türkler, tarih boyunca çok değişik alfabe kullanmışlardır. Türklerin ilk kullandığı
alfabe, Göktürk Alfabesidir. Bu alfabe aynı zamanda ilk milli alfabemiz olarak
kabul edilmiştir. Daha sonra Uygun Türkleri kendilerine özel bir alfabe
kullanmışlardır.
İslamiyetin kabulüyle birlikte Osmanlı topraklarında Arap Alfabesi kullanılmaya
başlandı. Türk Dili konusunda çalışmalar yapan uzmanların görüşüne göre Arap
harflerinin, Türk Dil yapısına, fonetiğine uygun olmaması sebebiyle Tanzimat
döneminde başlayan alfabe çalışmaları sonucunda 1928 yılında Latin
alfabesine geçilmiştir. Harfler, sembolllere kutsiyet atfetmemek gerekir, kutsal
olan anlamlarıdır.
Yeni Türkiye Cumhuriyeti'nde resmi ilk nüfus sayımı ve okuma-yazma oranının
ölçüldüğü istatistiki araştırmalar 1927 yılı nüfus sayımıyla yapıldığını ve bu
çalışmaya göre; yeni Latin alfabesine geçilmeden önce Arap harfleri ile okuma
yazma oranı Türkiye genelinde erkeklerde %12,9, kadınlarda ise %3,7 olarak
belirlendiği, Türkiye okuma yazma oranı % 8,61 olarak ölçüldüğü ifade
edilmektedir. Bu çalışma yedi yaşın üzeri nüfusa oranlandığında da erkeklerin
% 17,42, kadınlarda da % 4,63 ve toplamda da % 10,6' ya yükseldiği ifade
edilmektedir.
İlerlemenin önündeki en büyük engelin cehalet olduğunu bilen Gazi Mustafa
Kemal ATATÜRK Türk Milletinin yapısına uygun bir alfabeye geçilmesinin
önemine binaen 1 Kasım 1928 tarihinde yayımlanan "Türk Harflerinin Kabulü ve
Tatbiki Hakkındaki Kanun" Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçerek belirli
aşamalarla genel olarak uygulamaya konulmuştur.
Millet mektepleri açılarak, İlk beş yılda üç milyonun üzerinde insanımıza okuma
yazma öğretildi.
Bu zorlu süreçte, Arap yazısının düzeltilmesi ya da değiştirilmesi gerektiğini
düşünenlerin de çıkmış olmasıyla aydınlar arasında uzun süren tartışmalar da
yaşanmıştır.
Yeni Türk alfabesinin Anadolu coğrafyasında, Türkiye'de hızla kullanılmaya
başlanması ve yaygınlaşmasıyla birlikte Osmanlı Devleti'nin hüküm sürdüğü
Balkanlar'da, Kıbrıs'ta Ortadoğu'da Türklerin ağırlık olarak yaşadığı bölgelerde
de kullanılmaya başlanmıştır.
1990'larda Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla bağımsızlıklarına kavuşan başta
Azerbaycan olmak üzere birçok Türk Devletleri de Kiril alfabesini bırakıp Latin
alfabesine geçme çalışmalarına başlamıştır.
Türk Dünyası adına güzel bir gelişmeyi haber yapan Türkiye Gazetesi'nin 12 Eylül
2024 tarihli nüshasındaki bir haberiyle yazımızı sonlandıralım. "Türk topluluklarının
siyasi ve kültürel olarak daha çok yakınlaşmasına sebep olacağı düşünülen "Ortak Türk
Alfabesi" için Türk Devletleri Teşkilatının (TDT) kurduğu Türk Dünyası Ortak Alfabe
Komisyonu, Bakü'de mutabakat sağladı. 34 harften oluşan ve Latin temelli olan
alfabe için çalışmalar devam edecek. Türkiye'de kullanılmayan 5 harfin de (Ä -
Ň - Ŭ -Q - X) yer aldığı müşterek alfabe, Türk dünyası ülkelerinin atacakları
siyasi adımlarla önümüzdeki yıllarda kullanıma geçebilecek."
Yeni gelişmelerin Türk Dünyasına ve Türkçemize hayırlı olması temennisiyle…